Kategori arşivi Uncategorized

Les accessoires pour cheveux

Le chouchou (bağlamalı toka)

  • Le chouchou était accessoire culte des années 90. Aujourd’hui, le chouchou revient à la mode. Que tes cheveux soient lisses, fins, bouclés, épais, longs, courts, peu importe, ces chouchous sont parfaits pour attacher tous les types de cheveux.

 (Saç tokası 90’ların kült bir aksesuarıydı. Bugün, tekrar moda oldu. Saçınız düz, ince, kıvırcık, kalın, uzun, kısa olsun fark etmez, bu tokalar tüm saç tiplerini bağlamak için mükemmeldir.)

  • Le chouchou en velours (kadifeden toka)
  • Le chouchou en soie (ipekten toka)
  • Le chouchou en coton (pamuktan toka)
  • Le chouchou en tissu (kumaştan toka)

 

L’élastique (lastik toka)

  • Les élastiques abîment les cheveux.

(Lastik bantlar saça zarar verir.)

 

Le bandeau cheveux (saç bandı)

  • Le bandeau sur des cheveux longs, c’est la coiffure star des années 60.

(Uzun saçtaki saç bandı, 60’ların yıldız saç modelidir.)

 

Le serre-tête (taç)

  • Comment vous vous coiffez avec un serre-tête ?

(Taç ile saçınızı nasıl yapıyorsunuz?)

 

La pince crabe (Mandal toka)

  • La pince crabe est un accessoire cheveux indispensables.

(Mandal toka önemli bir saç aksesuarıdır.)

 

L’épingle plate/ la pince plate (tel toka)

L’épingle à chignon (topuz tel tokası)

  • La pince plate est utilisée pour placer une mèche de cheveux en arrière.

(Tel toka, saçın bir bölümünü arkaya tutturmak için kullanılır.)

 

La barrette (çıtçıt toka)

  • Tu trouves la barrette trop enfantine ?

 (Çıtçıt tokayı çok mu çocukça buluyorsun?)

 

Comment s’attacher les cheveux ? (Saçınızı nasıl bağlarsınız?)

La queue de cheval haute (yüksek at kuyruğu) 

La queue de cheval basse (alçak at kuyruğu)

La queue de cheval tressé (örgü at kuyruğu)

La demi queue de cheval (yarım at kuyruğu)

Le chignon bas/haut (alçak/yüksek topuz)

Le chignon tressé (örgü topuz)                                                                                              

Le chignon bun/un double bun (yuvarlak topuz/ ikili topuz)

La tresse de côté (yandan örgü)

 

  • Si tu as des cheveux courts pour un chignon, tu peux tenter un double bun.

(Bir topuz için kısa saçlarınız varsa, ikili bir topuz deneyebilirsiniz.)

  • Je vous montre comment faire une double tresse.

(Size çift örgü yapmayı göstereceğim.)

Poser une question ou demander une question ?

 

Fransızcada en çok yapılan hatalardan birisi “soru sormak” anlamında “demander une question” ifadesinin kullanılmasıdır. Fransızcada böyle bir kullanım yoktur. Bunun yerine “poser une question” ifadesinin kullanılması gerekir.

 

Poser une question : soru sormak

  • Est-ce que je peux vous poser une question ? (Size bir soru sorabilir miyim?)
  • Posez-moi vos questions. (Sorularınızı bana sorunuz.)
  • Elle va poser cette question au docteur. (O, bu soruyu doktora soracak.)
  • Tu me poses beaucoup de questions ! (Bana çok soru soruyorsun!)
  • Ce sont des exemples de questions à poser en entretien d’embauche. (Bunlar bir iş görüşmesinde sorulacak soru örnekleridir.)

Demander qqch à qqn

Demander à qqn de faire qqch 

Bu fiil, birinden bir şey istemek ve birine bir şey sormak anlamlarında kullanılmaktadır.

  • Je vous demande des conseils pour améliorer le français. (Fransızcayı geliştirmek için sizden tavsiye istiyorum.)
  • Elle a demandé de congé payé de 4 jours maximum. (4 güne kadar ücretli izin istedi.)
  • Il demande de l’aide. (Yardım istiyor.)
  • Je lui demande de ranger sa chambre. (Ondan odasını toplamasını rica ediyorum.)
  • J’aimerais bien te demander quelque chose. (Sana bir şey sormak istiyorum.)
  • Demandez-vous exactement ce que vous voulez. (Kendinize tam olarak ne istediğinizi sorun.)
  • Je me demande pourquoi ils ont besoin de tant d’argent. (Neden bu kadar çok paraya ihtiyaçları olduğunu merak ediyorum.)
  • Est-ce que je peux vous demander pourquoi vous avez choisi ce métier ? (Bu mesleği neden seçtiğinizi sorabilir miyim?)
  • Qui demandez-vous ? (Kimi soruyorsunuz?)
  • Ton amie te demande au téléphone. (Arkadaşın telefonda seni soruyor.)

L’abréviation de madame, mademoiselle, monsieur

  • Monsieur(bay) kelimesi, “mon” ve “seigneur” kelimelerinin birleşiminden gelir. Messieurs(baylar) ise Monsieur kelimesinin çoğul halidir. Monsieur kelimesinin kısaltması her zaman “M.” olarak yazılır. Messieurs kelimesinin kısaltması ise “MM.” olarak yazılır.

 

  • Madame(hanımefendi) kelimesinin kısaltması her zaman “Mme” olarak yazılır. Mesdames (hanımlar) ise Madame kelimesinin çoğul halidir. Mesdames kelimesinin kısaltması ise “Mmes” olarak yazılır.

 

  • Mademoiselle kelimesi genç kızlar ve evli olmayan bayanlar için kullanılmaktadır. Ancak günümüzde bu kelimenin kullanılması hoş karşılanmamaktadır. Bu yüzden bu kelimeyi kullanmaktan kaçınınız. Mademoiselle kelimesinin kısaltması “Mlle”, çoğul hali olan Mesdemoiselles kısaltması ise “Mlles” olarak yazılır.

Les abréviations (Kısaltmalar)

Monsieur (məsyö) : M.

Messieurs (mesyö) : MM.

Madame (madam) : Mme

Mesdames (medam) : Mmes

Mademoiselle (madmuazɛl) : Mlle

Mesdemoiselles (medmuazɛl) : Mlles

 

Note : Bir kişiye direk olarak hitap ettiğimizde ya da bir zarf üzerinde, mektup, e-posta yazarken kısaltma yapılmaz.
  • Monsieur, un café s’il vous plaît.
  • Cher Monsieur,
  • C’est madame Duras.
  • Le déjeuner est prêt, Monsieur.
  • Veuillez agréer, Monsieur, l’assurance de mes sentiments respectueux.
  • Monsieur Paul Rechard, Appartemet 43

Manières alternatives de dire « Je suis fatigué(e) »

 Fransızcada “je suis fatigué(e)” (yorgunum) ifadesinin günlük konuşmada birçok farklı söyleme şekli mevcuttur. Aşağıdaki ifadelerin tamamı “çok yorgunum” anlamına gelmektedir.

Je suis exténué(e)– ɛkstenüe-

Je suis épuisé(e) – epüize-

Je suis crevé(é) – kʀəve –

Je suis claqué(é) – klake –

Je suis vanné(e) – vane –

Je suis mort(e) (de fatigue) – mɔʀ/ mɔʀt –

Je suis vidé(e) – vide-

Je suis sur les rotules – süʀ le ʀɔtül –

Je suis HS (hors service) – aşɛs-

J’ai un coup de barre – ku dö baʀ-

 

  • Elle est vraiment exténuée. Elle va dormir. (Gerçekten çok yorgun. Uyuyacak.)

 

  • Je suis épuisé(e) de toujours devoir être forte. (Her zaman güçlü olmak zorunda olmaktan çok yoruldum.)

 

  • Je suis crevé(e). La chaleur m’a crevé. (Çok yorgunum. Sıcaklık beni mahvetti.)

Avoir l’air

Bu fiil “gibi görünmek” anlamına gelmektedir. Kendisinden sonra sıfat, isim veya yalın halde fiil gelebilir.

Synonyme : sembler, paraître

Avoir l’air + adjectif

 Bu ifade “sembler ya da paraître” anlamında kullanıldığında, ifadeden sonra gelen sıfat öznenin cinsine ve niceliğine göre uyumlu olmalıdır.

  • Elle a l’air heureuse. (Mutlu gibi görünüyor.)
  • Il a l’air heureux. (Mutlu gibi görünüyor.)
  • Ils ont l’air inquiets. (Endişeli gibi görünüyorlar.)
  • Nous avions l’air fâché(e)s. (Kızgın görünüyorduk.)
  • Tu as l’air triste, ça va ? (Üzgün görünüyorsun, iyi misin ?)

⇒ Bazen sıfatın özneye uyumlu olmadığı durumlarla da karşılaşılabilir. Söz konusu bir kişi ya da canlı bir varlık olduğunda, uyumu özneye ya da “l’air” göre yapma seçimi bize bırakılmıştır. Her iki yapı da doğrudur.

  • Cette fille a l’air dangereuse. (“dangereuse” sıfatı özneyle bağlantılıdır. Vurgu özneye yapılır.)
  • Cette fille a l’air dangereux. (« dangereux »sıfatı « air » ile bir niteleme sıfatı oluşturur.)

Cansız varlıklar için yukarıda bahsedilen kural geçerli değildir. Özneye göre uyum yapılmalıdır.

  • Ce plat, ça a l’air bon. (Bu yemek lezzetli görünüyor.)
  • Ces pommes ont l’air bonnes. (Bu elmalar lezzetli görünüyor.)
  • Ça a l’air bizarre. (Garip görünüyor.)
  • Avoir l’air vieux serait un signe d’un cœur en mauvaise santé. (Yaşlı görünmek sağlıksız bir kalbin işareti olabilir.)
  • Pour avoir l’air plus mature, rien de mieux qu’une bonne coupe de cheveux. (Daha olgun görünmek için iyi bir saç kesiminden daha iyi bir şey yoktur.)

 

Avoir l’air + adjectif + de + nom

 “Avoir l’air” ifadesinin ardından “de”, “des” veya “qui” ile bağlanmış “l’air” ismine ilişkin bir tamamlayıcı ifade de geliyorsa, bu tamamlayıcıdan önceki sıfat, öznesi ne olursa olsun her zaman “l’air” ismine göre, yani masculin uyum yapılır.

  • Elle a l’air innocent d’une enfant. (Bir çocuk gibi masum görünüyor.)
  • Avec cette chemise, elle a l’air vieux d’une femme de 80 ans. (Bu gömlekle 80 yaşında yaşlı bir kadın gibi görünüyor.)
  • Elle a l’air heureux d’une personne qui a une bonne nouvelle. (İyi haber alan biri gibi mutlu görünüyor.)

 

Avoir l’air de/d’ + nom

  • Il avait l’air d’un prince. (Prens gibi görünüyordu.)
  • Ça a l’air de très bonne qualité. (Bayağı kaliteli görünüyor.)
  • Il a l’air d’un idiot. (Bir aptala benziyorsun.)

 

Avoir l’air de + infinitif

  • Ça a l’air de fonctionner ! (Çalışıyor gibi görünüyor!)
  • Elle a l’air de souffrir. (Acı çekiyor gibi görünüyor.)
  • Tu as l’air de savoir de quoi je parle. (Neden bahsettiğimi biliyor gibisin.)
  • Ils ont l’air de passer de bons moments. (İyi vakit geçiriyor gibiler.)
  • Il a l’air de vouloir rester dans ce coin-là. (O köşede kalmak istiyor gibi görünüyor.)
  • Vous n’avez pas l’air d’avoir soif. (Susamış gibi görünmüyorsunuz.)

 

Sans en avoir l’air : “-meksizin”

Kalıplaşmış bir ifade olan “sans en avoir l’air” cümle içinde “-madan, -maksızın” anlamlarını verir.

  • Comment dire non sans en avoir l’air ? (Hissettirmeden nasıl hayır deriz?)
  • Voici cinq mots pour se plaindre sans en avoir l’air. (Öyle görünmeden şikâyet etmek için on kelime.)
  • Dans le bus, on peut également travailler ses muscles abdominaux sans en avoir l’air. (Otobüste karın kaslarınızı da öyle görünmeksizin çalıştırabilirsiniz.)

Casser/ Se Casser

Fransızcada “casser” fiili, “kırmak, parçalamak” gibi anlamlara gelir ve birçok deyimsel ifadede kullanılır.

 

Casser : kırmak

  • Comment casser un œuf ? (Yumurta nasıl kırılır?)
  • Aujourd’hui, j’ai cassé le vase préféré de ma mère. (Bugün annemin favori vazosunu kırdım.)
  • Arrête, tu vas me casser le bras ! (Dur, kolumu kıracaksın!)
  • Ce n’est pas cassé. Il n’y a pas de fracture. (Kırık değil. Çatlak yok.)
  • Peut-on casser un verre avec la voix ? (Ses ile bardağı kırabilir miyiz?)
  • Vous êtes prêts à tout casser ? Une destroy room ouvre à Lyon. (Her şeyi parçalamaya hazır mısınız? Lyon’da bir yok etme odası açılıyor.)

 

Se casser : kırılmak

  • Est-ce que la glace du pôle Nord peut se casser ? (Kuzey Kutbu’nun buzu kırılabilir mi?)
  • Je me suis cassé la jambe au ski. (Kayak yaparken bacağımı kırdım.)
  • Mon enfant s’est cassé une dent. (Çocuğum dişini kırdı.)
  • Il va aussi se casser l’autre jambe. (Diğer bacağını da kıracak.)
  • Mes ongles poussent si vite mais ils ont tendance à se casser. (Tırnaklarım çok hızlı uzuyor ama kırılmaya meyilli.)

 

Se casser (plus familier) : ayrılmak, tüymek

  • Ça suffit, je me casse. (Bu kadar yeter, ben gidiyorum.)
  • Si tu n’es pas content, casse-toi ! (Eğer memnun değilsen defol git!)
  • On se casse, les gars, y a les flics ! (Tüyelim beyler, polisler var!)

 

Casser les pieds à quelqu’un (ennuyer quelqu’un) :  birini rahatsız etmek, canını sıkmak, sinirlerine dokunmak

  • Elle me casse les pieds ! (O, benim canımı sıkıyor.)
  • Tu me casses les pieds avec tes problèmes. (Problemlerinle beni rahatsız ediyorsun.)

 

Casser du sucre sur le dos de quelqu’un (critiquer une personne en son absence / dire du mal d’une personne qui n’est pas là) : arkasından konuşmak

  • Lila n’a pas arrêté de casser du sucre sur le dos de Mehmet. (Lila, Mehmet’in arkasından konuşmaya devam etti.)
  • Pourquoi tu casses du sucre sur le dos de Lila ? (Lila’nın arkasından neden konuşuyorsun?)

 

Se casser la tête (réfléchir profondément, essayer de trouver une solution) : kafa patlatmak, kafa şişirmek

  • Heureusement, le frigo était plein, alors on n’a pas eu à se casser la tête avec ça. (Neyse ki buzdolabı doluydu, bu yüzden endişelenmemize gerek yoktu.)
  • Il a dû se casser la tête pour proposer de nouvelles dates de concerts à ses fans. (Hayranlarına yeni konser tarihleri ​​sunmak için kafa patlatmak zorunda kaldı.)

 

C’est la galère

 

“C’est (la) galère” ya da “quelle galère” ifadeleri Fransızlar tarafından kullanılan samimi (familier) ifadelerdir. Kelime anlamına bakılarak ifadenin nasıl oluştuğunu anlamak daha kolay olacaktır.

“Une galère” kadırga anlamına gelen eski bir denizcilik kelimesidir. Kadırgalar hem yelkenle hem de kürekle yol alan savaş gemileridir. Kadırgalarda, kürek çekmeye zorlanan suçlular, yani kadırga köleleri (des galériens) vardır. Kürek çekmek oldukça zahmetli ve zor bir iş olduğundan, bu iş ceza olarak suçlulara verilir.

Très utilisé dans le langage familier

Galérer” fiil anlamı olarak mücadele etmek, zor zamanlar geçirmek veya güçlük çekmek anlamlarına gelmektedir. Hem fiil olarak (galérer) hem de isim gibi (la galère) kullanılabilir.

  • Je galère à apprendre le français. (Fransızca öğrenmekte zorlanıyorum.)
  • Elle galère à trouver un job. (İş bulmakta zorlanıyor.)
  • La galère continue pour certains étudiants. (Bazı öğrenciler için mücadele devam ediyor.)
  • Nous sommes tous dans la même galère. (Hepimiz aynı sıkıntıyı yaşıyoruz. / Aynı gemideyiz.)
  • Après une année de galère, ils partent enfin en vacances. (Zor bir yılın sonunda, nihayet tatile çıkıyorlar.)
  • On est dans la galère, on a des difficultés financières ! (Sıkıntıdayız, maddi zorluklar yaşıyoruz!)

 

Fransızcada kullanılan c’est (la) galère ifadesi; zor, can sıkıcı, zahmetli ve güç bir durumu ifade etmek için kullanılır.

C’est une situation délicate, difficile, pénible, complexe.

 

  • Je travaille douze heures par jour dans des conditions difficiles. C’est très fatigant. C’est (la) galère.

Bu durumun zorluğunu ya da can sıkıcılığını belirtmek için “c’est (la) galère” ifadesi kullanılmıştır.

  • Elle a quitté son emploi et elle essaie de trouver de l’emploi. Mais c’est (la) galère pour ma copine. (O, işinden ayrıldı ve iş bulmaya çalışıyor. Ama bu, kız arkadaşım için zor bir durum.)

 

📌Aynı ifadenin zamana göre çekimleri şu şekildedir:

Geçmişteki bir durumdan bahsederken: “c’était la galère”

Gelecekteki bir durumdan bahsederken: “ça va être la galère”

  • C’était la galère pour rentrer chez nous ! (Eve dönmek tam bir eziyetti!)
  • C’était la galère, ce devoir ! (Bu ödev tam bir eziyetti!)
  • 3 examens en deux jours ? Ça va être galère… (İki günde üç sınav mı? Çok zor olacak…)

 

Bazı haber başlıklarından örnekler:
 
 
 

(Se) Rencontrer / (Se) Retrouver / (Se) Voir

(Se) Rencontrer :

Synonymes : voir par hasard, faire connaissance

Bu fiil “tesadüfen karşılaşmak ya da tanışmak” anlamında kullanılmaktadır.

J’ai rencontré mon amie dans la rue. -rencontrer-

(Yolda arkadaşımla karşılaştım.)

  • On s’est rencontrés au cinéma. -se rencontrer-

(Sinemada karşılaştık.) 

  • Elle a rencontré son mari au travail il y a deux ans. -rencontrer-

(Kocasıyla iki yıl önce işte tanıştı.)

  • Lila et moi, nous nous sommes rencontrées sur une appli il y a deux mois, et puis nous nous sommes rencontrées par hasard au supermarché. -se rencontrer-

(Lila ve ben iki ay önce bir uygulama üzerinden tanıştık ve sonra süpermarkette karşılaştık.)

  • Comment vous vous êtes rencontrés ? -se rencontrer-

(Nasıl tanıştınız?)

 

(Se) Retrouver : pour un rendez-vous organisé

Synonymes : se réunir, se donner rendez-vous

Bu fiil “buluşmak” anlamında kullanılmaktadır.

  • Ce soir, je retrouve mes amis au cinéma. -retrouver-

(Bu akşam sinemada arkadaşlarımla buluşacağım.)

  • Vous allez vous retrouver à quelle heure aujourd’hui ? -se retrouver-

(Saat kaçta buluşacaksınız?)

  • Est-ce que tu as retrouvé ton copain hier ? -retrouver-

(Dün erkek arkadaşınla buluştun mu?)

 

(Se) Voir :

Bu fiil “görüşmek” anlamında kullanılmaktadır.

  • Tous les jours après les cours, je vois ma copine. -voir-

(Dersten sonra her gün kız arkadaşımla görüşüyorum.)

  • On se voit ce soir ? -se voir-

(Bu akşam görüşüyor muyuz?)

  • Ils ont rompu. Ils ne se voient plus.

(Ayrıldılar. Artık görüşmüyorlar.)

Trouver / Se trouver / Se retrouver

Trouver :

“Bulmak” anlamına gelmektedir. Bu fiilin kullanım yeri oldukça geniştir.

  • Elle a trouvé une clé. (Bir anahtar buldu.)
  • J’ai trouvé un emploi. (Bir iş buldum.)
  • Nous avons trouvé un billet de dix euros par terre. (Yerde on euro bulduk.)
  • Je trouve que tu as raison. (Seni haklı buluyorum.)
  • Je trouve assez dégueulasse ce qu’on lui a fait. (Ona yapılan şeyi iğrenç buluyorum.)
  • Je vous trouve très belle. (Sizi çok güzel buluyorum.)
  • Je trouve ça génial. (Bunu harika buluyorum.)

 

Se trouver :

Bu fiil, “bulunmak” anlamında kullanılmaktadır.

  • Où se trouve Madagascar exactement ? (Madagaskar tam olarak nerede bulunur?)
  • La réponse se trouve dans la dernière ligne. (Cevap son satırda.)
  • Quand j’étais petite, Je me trouvais moche, grosse, horrible. (Küçükken kendimi çirkin, şişman ve korkunç buluyordum.)
  • On se trouve belles. (Kendimizi güzel buluyoruz.)
  • À l’intérieur, le corridor mène vers une aire ouverte où se trouvent la cuisine, le salon et la salle à manger. Une impressionnante salle de lavage se trouve au rez-de-chaussée. (İçeride, koridor; mutfak, oturma odası ve yemek odasının bulunduğu açık bir alana açılıyor. Zemin katta etkileyici bir çamaşır odası yer almaktadır.)

 

Retrouver :

Bu fiil, “(tekrar) bulmak ya da buluşmak” anlamında kullanılmaktadır.

  • La police a retrouvé sa voiture volée. (Polis, çalınan arabasını buldu.)
  • Elle a été retrouvée le vendredi 10 juin dans une maison fermée à clé. (10 Haziran Cuma günü kilitli bir evde bulundu.)
  • Je travaille dur pour retrouver mon meilleur niveau. (En iyi halime dönmek için çok çalışıyorum.)
  • La perte de goût fait partie des symptômes fréquents du Covid-19. Près de la moitié des malades le retrouvent en moins de deux semaines. (Covid-19’un yaygın semptomlarından biri tat kaybıdır. Hastaların neredeyse yarısı, bu kaybı iki haftadan daha kısa sürede yeniden kazanır.)
  • Ce soir, je retrouve mes amis au cinéma. (Bu akşam sinemada arkadaşlarımla buluşacağım.)

 

Se retrouver :

Bu fiil, “bulunmak, görüşmek” anlamlarında kullanılmaktadır.

  • Après trois heures de marche, nous nous sommes retrouvés à notre point de départ. (Üç saatlik yürüyüşün ardından kendimizi başlangıç ​​noktamızda bulduk.)
  • Le conducteur a voulu éviter des animaux qui traversaient la route mais il s’est retrouvé dans le fossé. (Sürücü, yolun karşısına geçen hayvanlardan kaçınmak istedi fakat kendini hendekte buldu.)
  • On se retrouvera ? (Biz buluşacağız mı?)
NOTE :

Si ça se trouve : eğer öyleyse, belki

  • Si ça se trouve, il est en train de changer. (Öyleyse, o değişiyor.)

Günün İfadesi: Ça te dit ?

Synonymes : Ça te tente ? / Ça t’intéresse ? 

♣Bu ifade genellikle, birilerini sosyal bir etkinliğe vs. davet ederken kullanılır. “Ne dersin?”, “sana uyar mı?” gibi anlamlara gelmektedir.

  • Ça te dit un café ?

(Bir kahveye ne dersin?)

  • Sortir ce soir ! Ça te dit ?

(Bu akşam dışarı çıkmak! Sana uyar mı?)

  • On va aller au cinéma ce week-end. Ça te dit ?

(Bu hafta sonu sinemaya gideceğiz? Gelmek ister misin?)

  • Tu viens avec nous si ça te dit.

(İstersen bizimle gelebilirsin.)

  • Ça te dit de manger une pizza ?

(Pizza yemek ister misin?)

  • Ça te dit d‘aller boire un verre ?

(Bir şeyler içmeye ne dersin?)

 

♣“Ça te dit ?” diye soru sorulduğunda “oui” ya da “non” şeklinde cevap verilebilir. Daha uzun cevap vermek istenirse, örnek olarak şunlar da tercih edilebilir:

  • Oh, ça me dit bien !
  • Non, ça ne me dit rien.
  • Non, ça ne me dit pas trop.

 

♣Daha kibar şekilde sormak için “Ça vous dit ?” şeklinde de tercih edilebilir.

♣Bu ifadenin aynı zamanda conditionnel çekimi de kullanılmaktadır.

  • Ça te dirait de passer un week-end à Paris ?

(Hafta sonunu Paris’te geçirmeye ne dersin?)

  • Ça te dirait de venir avec moi ?

(Benimle gelmek ister misin?)

 

Note :

Ça te dit que + subjonctif

  • Ça te dit qu’on emménage ensemble ? (Birlikte eve çıkmaya ne dersin?)
  • Si ça te dit qu’on se voit, ça serait chouette. (Görüşmek istersen, harika olur.)
  • Ça te dit qu’on fasse un truc, ce week-end ? (Bu hafta sonu bir şeyler yapalım mı, ne dersin?)

Ça me dit / Ça m’dit

Ça te dit / Ça t’dit

Ça lui dit

Ça nous dit

Ça vous dit

Ça leur dit

 
 
Attention :

♣“Ça te dit quelque chose ?”  farklı bir anlamda kullanılmaktadır. “Bir şey hatırlatıyor mu?” ya da “Bunun hakkında bir şey biliyor musun?” gibi anlamlara gelmektedir.

Synonymes : Ça te parle ? / Tu vois de quoi il s’agit ?

  • Gérard Depardieu, ça te dit quelque chose ? (Gérard Depardieu sana bir şeyler çağrıştırıyor mu ?)

Oui, ça me dit quelque chose.

  • Ça te dit quelque chose, le groupe Z. (Z grubu hakkında bilgin var mı?)

Non, ça ne me dit rien.

  • Ça te dit quelque chose, un bagage oublié à la voie 16 ? ( 16. peronda unutulan bagaj hakkında bir bilgin var mı ?)
error: İçerik Kopyalanamaz!