Aylık arşiv Ocak 26, 2022

Casser/ Se Casser

Fransızcada “casser” fiili, “kırmak, parçalamak” gibi anlamlara gelir ve birçok deyimsel ifadede kullanılır.

 

Casser : kırmak

  • Comment casser un œuf ? (Yumurta nasıl kırılır?)
  • Aujourd’hui, j’ai cassé le vase préféré de ma mère. (Bugün annemin favori vazosunu kırdım.)
  • Arrête, tu vas me casser le bras ! (Dur, kolumu kıracaksın!)
  • Ce n’est pas cassé. Il n’y a pas de fracture. (Kırık değil. Çatlak yok.)
  • Peut-on casser un verre avec la voix ? (Ses ile bardağı kırabilir miyiz?)
  • Vous êtes prêts à tout casser ? Une destroy room ouvre à Lyon. (Her şeyi parçalamaya hazır mısınız? Lyon’da bir yok etme odası açılıyor.)

 

Se casser : kırılmak

  • Est-ce que la glace du pôle Nord peut se casser ? (Kuzey Kutbu’nun buzu kırılabilir mi?)
  • Je me suis cassé la jambe au ski. (Kayak yaparken bacağımı kırdım.)
  • Mon enfant s’est cassé une dent. (Çocuğum dişini kırdı.)
  • Il va aussi se casser l’autre jambe. (Diğer bacağını da kıracak.)
  • Mes ongles poussent si vite mais ils ont tendance à se casser. (Tırnaklarım çok hızlı uzuyor ama kırılmaya meyilli.)

 

Se casser (plus familier) : ayrılmak, tüymek

  • Ça suffit, je me casse. (Bu kadar yeter, ben gidiyorum.)
  • Si tu n’es pas content, casse-toi ! (Eğer memnun değilsen defol git!)
  • On se casse, les gars, y a les flics ! (Tüyelim beyler, polisler var!)

 

Casser les pieds à quelqu’un (ennuyer quelqu’un) :  birini rahatsız etmek, canını sıkmak, sinirlerine dokunmak

  • Elle me casse les pieds ! (O, benim canımı sıkıyor.)
  • Tu me casses les pieds avec tes problèmes. (Problemlerinle beni rahatsız ediyorsun.)

 

Casser du sucre sur le dos de quelqu’un (critiquer une personne en son absence / dire du mal d’une personne qui n’est pas là) : arkasından konuşmak

  • Lila n’a pas arrêté de casser du sucre sur le dos de Mehmet. (Lila, Mehmet’in arkasından konuşmaya devam etti.)
  • Pourquoi tu casses du sucre sur le dos de Lila ? (Lila’nın arkasından neden konuşuyorsun?)

 

Se casser la tête (réfléchir profondément, essayer de trouver une solution) : kafa patlatmak, kafa şişirmek

  • Heureusement, le frigo était plein, alors on n’a pas eu à se casser la tête avec ça. (Neyse ki buzdolabı doluydu, bu yüzden endişelenmemize gerek yoktu.)
  • Il a dû se casser la tête pour proposer de nouvelles dates de concerts à ses fans. (Hayranlarına yeni konser tarihleri ​​sunmak için kafa patlatmak zorunda kaldı.)

 

C’est la galère

“C’est (la) galère” ya da “quelle galère” ifadeleri Fransızlar tarafından kullanılan samimi (familier) ifadelerdir. Kelime anlamına bakılarak ifadenin nasıl oluştuğunu anlamak daha kolay olacaktır.

“Une galère” kadırga anlamına gelen eski bir denizcilik kelimesidir. Kadırgalar hem yelkenle hem de kürekle yol alan savaş gemileridir. Kadırgalarda, kürek çekmeye zorlanan suçlular, yani kadırga köleleri (des galériens) vardır. Kürek çekmek oldukça zahmetli ve zor bir iş olduğundan, bu iş ceza olarak suçlulara verilir.

Ayrıca “galérer” fiil anlamı olarak mücadele etmek, zor zamanlar geçirmek veya güçlük çekmek anlamlarına da gelmektedir.

  • Les étudiants vont galérer pour se loger à la rentrée prochaine à cause de la Covid. (Öğrenciler, Covid nedeniyle gelecek eğitim-öğretim yılının başında kalacak yer bulmakta zorlanacak.)

 

Fransızcada kullanılan “c’est (la) galère” ifadesi; zor, can sıkıcı, zahmetli ve güç bir durumu ifade etmek için kullanılır.

Synonyme : problème, difficulté, ennui, embarrassituation (mauvaise)difficile, compliqué, complexemisère, pauvreté

 

  • Elle galère pour trouver de l’emploi. (İş bulmakta zorlanıyor.)

Bu cümle bir zorluğu ya da can sıkıcı bir durumu belirtmektedir. İş bulmanın söz konusu kişi için güç bir durum olduğunu belirtilmektedir. İşin zorluğuna dair ciddiyeti belirtmek için ayrıntılı şekilde şöyle de belirtilebilir:

  • Elle a quitté son emploi et elle essaie de trouver de l’emploi. Mais c’est (la) galère pour ma copine. (O, işinden ayrıldı ve iş bulmaya çalışıyor. Ama bu, kız arkadaşım için zor bir durum.)

 

  • Je travaille douze heures par jour dans des conditions difficiles. C’est très fatigant. C’est (la) galère.

Bu cümle, kişinin zor şartlar altında günde on iki saat çalıştığını ve işin yorucu olduğunu belirtmektedir. Bu durumun zorluğunu ya da can sıkıcılığını belirtmek için “c’est (la) galère” ifadesi kullanılmıştır.

Aynı ifadenin zamana göre çekimleri şu şekildedir:

Geçmişteki bir durumdan bahsederken: “c’était la galère”

Gelecekteki bir durumdan bahsederken: “ça va être la galère”

 

Bazı haber başlıklarından örnekler:
 
 
 

(Se) Rencontrer / (Se) Retrouver / (Se) Voir

(Se) Rencontrer :

Synonymes : voir par hasard, faire connaissance

Bu fiil “tesadüfen karşılaşmak ya da tanışmak” anlamında kullanılmaktadır.

J’ai rencontré mon amie dans la rue. -rencontrer-

(Yolda arkadaşımla karşılaştım.)

  • On s’est rencontrés au cinéma. -se rencontrer-

(Sinemada karşılaştık.) 

  • Elle a rencontré son mari au travail il y a deux ans. -rencontrer-

(Kocasıyla iki yıl önce işte tanıştı.)

  • Lila et moi, nous nous sommes rencontrées sur une appli il y a deux mois, et puis nous nous sommes rencontrées par hasard au supermarché. -se rencontrer-

(Lila ve ben iki ay önce bir uygulama üzerinden tanıştık ve sonra süpermarkette karşılaştık.)

  • Comment vous vous êtes rencontrés ? -se rencontrer-

(Nasıl tanıştınız?)

 

(Se) Retrouver : pour un rendez-vous organisé

Synonymes : se réunir, se donner rendez-vous

Bu fiil “buluşmak” anlamında kullanılmaktadır.

  • Ce soir, je retrouve mes amis au cinéma. -retrouver-

(Bu akşam sinemada arkadaşlarımla buluşacağım.)

  • Vous allez vous retrouver à quelle heure aujourd’hui ? -se retrouver-

(Saat kaçta buluşacaksınız?)

  • Est-ce que tu as retrouvé ton copain hier ? -retrouver-

(Dün erkek arkadaşınla buluştun mu?)

 

(Se) Voir :

Bu fiil “görüşmek” anlamında kullanılmaktadır.

  • Tous les jours après les cours, je vois ma copine. -voir-

(Dersten sonra her gün kız arkadaşımla görüşüyorum.)

  • On se voit ce soir ? -se voir-

(Bu akşam görüşüyor muyuz?)

  • Ils ont rompu. Ils ne se voient plus.

(Ayrıldılar. Artık görüşmüyorlar.)

Trouver / Se trouver / Se retrouver

Trouver :

“Bulmak” anlamına gelmektedir. Bu fiilin kullanım yeri oldukça geniştir.

  • Elle a trouvé une clé. (Bir anahtar buldu.)
  • J’ai trouvé un emploi. (Bir iş buldum.)
  • Nous avons trouvé un billet de dix euros par terre. (Yerde on euro bulduk.)
  • Je trouve que tu as raison. (Seni haklı buluyorum.)
  • Je trouve assez dégueulasse ce qu’on lui a fait. (Ona yapılan şeyi iğrenç buluyorum.)
  • Je vous trouve très belle. (Sizi çok güzel buluyorum.)
  • Je trouve ça génial. (Bunu harika buluyorum.)

 

Se trouver :

Bu fiil, “bulunmak” anlamında kullanılmaktadır.

  • Où se trouve Madagascar exactement ? (Madagaskar tam olarak nerede bulunur?)
  • La réponse se trouve dans la dernière ligne. (Cevap son satırda.)
  • Quand j’étais petite, Je me trouvais moche, grosse, horrible. (Küçükken kendimi çirkin, şişman ve korkunç buluyordum.)
  • On se trouve belles. (Kendimizi güzel buluyoruz.)
  • À l’intérieur, le corridor mène vers une aire ouverte où se trouvent la cuisine, le salon et la salle à manger. Une impressionnante salle de lavage se trouve au rez-de-chaussée. (İçeride, koridor; mutfak, oturma odası ve yemek odasının bulunduğu açık bir alana açılıyor. Zemin katta etkileyici bir çamaşır odası yer almaktadır.)

 

Retrouver :

Bu fiil, “(tekrar) bulmak ya da buluşmak” anlamında kullanılmaktadır.

  • La police a retrouvé sa voiture volée. (Polis, çalınan arabasını buldu.)
  • Elle a été retrouvée le vendredi 10 juin dans une maison fermée à clé. (10 Haziran Cuma günü kilitli bir evde bulundu.)
  • Je travaille dur pour retrouver mon meilleur niveau. (En iyi halime dönmek için çok çalışıyorum.)
  • La perte de goût fait partie des symptômes fréquents du Covid-19. Près de la moitié des malades le retrouvent en moins de deux semaines. (Covid-19’un yaygın semptomlarından biri tat kaybıdır. Hastaların neredeyse yarısı, bu kaybı iki haftadan daha kısa sürede yeniden kazanır.)
  • Ce soir, je retrouve mes amis au cinéma. (Bu akşam sinemada arkadaşlarımla buluşacağım.)

 

Se retrouver :

Bu fiil, “bulunmak, görüşmek” anlamlarında kullanılmaktadır.

  • Après trois heures de marche, nous nous sommes retrouvés à notre point de départ. (Üç saatlik yürüyüşün ardından kendimizi başlangıç ​​noktamızda bulduk.)
  • Le conducteur a voulu éviter des animaux qui traversaient la route mais il s’est retrouvé dans le fossé. (Sürücü, yolun karşısına geçen hayvanlardan kaçınmak istedi fakat kendini hendekte buldu.)
  • On se retrouvera ? (Biz buluşacağız mı?)
NOTE :

Si ça se trouve : eğer öyleyse, belki

  • Si ça se trouve, il est en train de changer. (Öyleyse, o değişiyor.)
error: İçerik Kopyalanamaz!