“Vive” ve “vivement” kelimeleri cümlenin başında bir ünlem olarak kullanılmaktadır. Vivre (yaşamak) fiilinden gelmektedir.
Vive :
Vive les vieux films ! (Yaşasın eski filmler!)
Vive la France ! (Yaşasın Fransa!)
La meilleure saison c’est l’hiver, vive l’hiver ! (En güzel mevsim kış, yaşasın kış!)
L’amour est une source de bonheur, vive l’amour ! (Aşk mutluluk kaynağıdır, yaşasın aşk!)
Vivement : Sabırsızlığı göstermek için kullanılır.
Vivement + nom
Vivement les vacances ! (Tatil için sabırsızlanıyorum.)
Vivement que + subjonctif
Vivement qu’on s’en aille ! (Gitmek için sabırsızlanıyoruz!)
Vivement que cette mauvaise période passe. (Bu kötü dönemin geçmesini sabırsızlıkla bekliyorum.)
“Vivement que l’année se termine !” (Yılın bitmesini sabırsızlıkla bekliyorum!)
Je suis professeur des écoles. Je travaille beaucoup et je n’ai pas beaucoup de temps pour le reste. Je suis vraiment débordée. Cela gâche ma vie privée. Heureusement, les vacances sont dans 2 semaines, le 20 juin au soir, je pourrai enfin souffler un peu. Vivement les vacances !
(Ben bir okul öğretmeniyim. Çok çalışıyorum ve başka hiçbir şeye zamanım olmuyor. Gerçekten bunaldım. Özel hayatımı mahvediyor. Neyse ki 2 hafta sonra tatil var, 20 Haziran akşamı nihayet biraz nefes alabileceğim. Tatil için sabırsızlanıyorum!)
Bu ifade, samimi (familier) bir kullanım şekli olarak “muhteşemsin, harikasın” benzeri anlamlara gelmektedir. Benzer şekilde, “bunu yapabilecek kapasitedesin”, “nasıl yapacağını iyi biliyorsun”, “bu işte iyisin” gibi kullanımlarda da karşıdakinin potansiyelini olumlayan bir ifadedir. Bu ifadenin Fransızcada pek çok eş anlamlı kullanımı mevcuttur:
Tu déchires ! -familier-
Tu assures ! -familier-
Tu es top !
Tu es génial(e) !
Tu es à la hauteur !
Tu es le meilleur / la meilleure !
Tu es bon/bonne !
Dialogue :
Bon, tu es prêt ? Tu peux commencer. (Pekâlâ, hazır mısın? Başlayabilirsin.)
Ça a été ? (Oldu mu?)
Tu assures ! Impeccable, c’est bon ! Tu es prêt maintenant ! (Harikasın! Kusursuz, bu güzel! Artık hazırsın!)
Tu déchires ! Ce gâteau au chocolat est très bon. Tu es bonne dans cette chose.(Harikasın! Bu çikolatalı kek çok güzel. Bu işte iyisin.)
Bon appétit. (Afiyet olsun.)
Ce concert, ça déchire grave !(Bu konser gerçekten harika!)
Synonyme : il n’y a pas que cela, ce n’est pas que cela, pas seulement,pas uniquement
Fransız Akademisine göre “mais pas que” kullanımından kaçınılması gereken bir ifadedir. Ancak medyada ve günlük konuşmada sıklıkla kullanılır. Örneğin, birine onun iyi bir arkadaş olduğu (tu es une bonne amie) ve özelliklerinin sadece bununla kalmadığı (mais tu as d’autres qualités) belirtilmek istendiğinde ikinci cümle kısaltılarak “mais pas que” ifadesi kullanılıyor.
Elle est belle, mais pas que !(O güzel, ama sadece bu değil.)
Le manque de respect ! Mais pas que des jeunes. Des personnes âgées aussi.(Saygısızlık diz boyu. Sadece gençler değil yaşlılar da.)
Les employés réclament une hausse de salaires, mais pas que !(Çalışanlar maaş zammı talep ediyor ama bununla da kalmıyor!)
Il y a le complexe de supériorité, la jalousie, l’égoïsme, mais pas que.(Üstünlük kompleksi, kıskançlık, bencillik var ama sadece bu değil.)
“Disputer” ve “Discuter” fiilleri “tartışmak” anlamında kullanılmaktadır. Ancak bu iki fiilin arasında bir fark vardır. “Disputer” fiili daha çok itiraz ve anlaşmazlık içerir. “Discuter” fiili ise, herhangi bir konu üzerinde müzakere etmeyi içerir.
Se disputer:
Synonyme : argumenter, se quereller, débattre, contester
Tartışmak fiilinin içinde öfke veya anlaşmazlık unsurları barınmaktadır.
Hier, ma mère s’est disputée avec mon père. Ils ne se parlent plus ! (Dün annem babamla tartıştı. Artık konuşmuyorlar!)
On s’est disputés avec ma copine. Elle m’a fait la tête pendant un mois. Mais, on s’est réconciliés. (Kız arkadaşımla kavga ettik. Bir ay boyunca bana küstü. Ama barıştık.)
Quand les enfants se disputent, les parents ont souvent envie de protéger le plus jeune et de gronder l’aîné. (Çocuklar tartıştıklarında, ebeveynler genellikle en küçükleri korumak ve en büyükleri azarlamak isterler.)
Il est normal de se disputer dans un couple. Mais, la première erreur est d’éviter la dispute. (Bir ilişkide tartışmak normaldir. Ancak en büyük hata, tartışmadan kaçınmaktır.)
Se Discuter:
Synonyme : parler, bavarder
Tartışmak fiili, bir konu üzerinde görüşmek, konuşmak ya da gerçekleşecek bir sohbetin arkadaşça olduğu anlamına gelmektedir.
Un groupe d’hommes d’affaires se sont réunis pour discuter des idées. (Bir grup iş adamı fikirleri tartışmak için bir araya geldi.)
Le président Emmanuel Macron a déclaré être prêt à discuter avec les syndicats sur des questions liées au travail. (Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron sendikalarla çalışma meselelerini görüşmeye hazır olduğunu söyledi.)
Nous allons discuter comment nous pouvons faire progresser nos relations avec eux. (Onlarla ilişkimizi nasıl ilerletebileceğimizi tartışacağız.)
Yabancı dil öğrenmenin en zevkli yollarından biri film veya dizi izlemektir. Birçok dilde altyazı ve dublaj seçeneği sunan Netflix platformu, dil öğrenmede vazgeçilmeziniz olabilir. Öğrenmek istediğiniz dilde film ya da dizileri alt yazıyla birlikte izlemek mümkündür. Orijinal dili Fransızca olan film ya da dizilerde, genellikle Fransızca seslendirme ile altyazı uyumlu gitmektedir. Fransızca dublaj olan dizi ya da filmlerin çoğunda ise alt yazı ile seslendirme tam uyumlu değildir. Ancak Netflix üzerinde orijinal dili Fransızca olmayan ve yine de Fransızca dublajı ve altyazısı tam uyumlu olan 3 animasyon filmi mevcuttur.
English Translation
3 movies compatible with subtitles on Netflix
One of the most enjoyable ways to learn a foreign language is to watch movies or TV series. The Netflix platform, which offers subtitles and dubbing options in many languages, can be indispensable for language learning. It is possible to watch movies or series with subtitles in the language you want to learn. In films or TV series whose original language is French, French voice-overs and subtitles are generally compatible. In most of the series or movies dubbing in French, the subtitles and voiceovers are not fully compatible. However, there are 3 animated films on Netflix whose original language is not French, but whose French dubbing and subtitles are fully compatible.
1) Voyage vers la Lune
Animée par le souvenir de sa mère, l’ingénieuse Fei Fei construit une fusée à destination de la Lune pour prouver l’existence d’une déesse légendaire qui y habiterait.
Türkçe Çeviri / English Translation
Bir Ay Masalı
Annesinin anılarından cesaret alan yetenekli Fei Fei, orada yaşayan efsanevi Ay tanrıçanın varlığını kanıtlamak için Ay'a bir roket yapar.
Over the Moon
Fueled by memories of her mother, resourceful Fei Fei builds a rocket to the moon on a mission to prove the existence of a legendary moon goddess.
2. L’éléphante du magicien
Un jeune garçon relève le défi lancé par un roi d’accomplir trois tâches impossibles en échanges d’une éléphante magique, et de la chance de réaliser sa destinée !
Türkçe Çeviri / English Translation
Sihirbazın Fili
Genç bir çocuk, büyülü bir fil ve kaderini gerçekleştirme şansı karşılığında bir kralın üç imkânsız görevi tamamlama meydan okumasını kabul eder!
The Magician's Elephant
A young boy accepts a king's challenge to perform three impossible tasks in exchange for a magical elephant and the chance to chase his destiny.
3. Le monstre des mers
Une petite passagère clandestine et un légendaire chasseur de monstres marins naviguant en eaux inconnues vont vivre une aventure épique et entrer dans l’histoire.
Türkçe Çeviri / English Translation
Deniz canavarı
Küçük bir kaçak yolcu ve keşfedilmemiş sularda yol alan efsanevi bir deniz canavarı avcısı, destansı bir maceraya atılacaklar ve tarih yazacaklar.
The Sea Beast
When a young girl stows away on the ship of a legendary sea monster hunter, they launch an epic journey into uncharted waters and make history to boot.
Avoir de l’allure, être en bonne santé, être en forme
Il est beau. / Elle est belle. (O, güzeldir.)
Elle est très jolie. (O çok güzel)
Tu es mignon(ne). (Sen tatlısın.)
Je suis attirant(e). (Ben çekiciyim.)
Il est laid(moche). (O çirkin.)
Vous êtes très élégant(e). (Çok zarifsiniz.)
Tu es repoussant(e). (Sen iticisin.)
À 80 ans, Il est assez bien portant pour y aller seul à pied. (80 yaşında, tek başına yürüyebilecek kadar sağlıklı.)
Je ne suis pas très en forme. Je suis fatigué(e), stressé(e) et je dorme mal. (İyi durumda değilim. Yorgunum, stresliyim ve kötü uyuyorum.)
Le visage (yüz) :
Avoir un visage rond, ovale, allongé, carré, rectangulaire
Avoir une moustache, la barbe, des tâches de rousseur, des boutons, de l’acné, des grains de beauté, des fossettes
J’ai un visage allongé. Ma mère a un visage rond. Mon père a un visage rectangulaire. (Benim uzun bir yüzüm var. Annemin yuvarlak bir yüzü var. Babamın dikdörtgen bir yüzü var.)
Plus la barbe est longue et plus les cheveux doivent être courts. (Sakal ne kadar uzunsa, saç o kadar kısa olmalıdır.)
Il a la barbe et une moustache. (Bıyığı ve sakalı var.)
Elle est très belle. Elle a des taches de rousseur, des fossettes. (O çok güzel. Çilleri, gamzeleri var.)
Elle a un grain de beauté très visible sur le visage. (Yüzünde çok belirgin bir ben var.)
J’ai un bouton sur le front. (Alnımda sivilce var.)
Les sourcils (kaş) :
Avoir sourcils épais, fins
Elle a des sourcils épais mais sa sœur a des sourcils fins. (Onun kalın kaşları var ama kız kardeşinin kaşları ince.)
Le nez (burun) :
Avoir un grand, un petit nez
Avoir un nez long, court, crochu, retroussé, aquilin
II a un nez crochu. (Onun kancalı burnu var.)
J’ai un nez retroussé. (Kalkık bir burnum var.)
Elle a un nez aquilin. (Çıkık bir burnu var.)
Les oreilles (kulaklar) :
Avoir les oreilles décollées
Avoir les oreilles pointues
J’ai les oreilles décollées mais il a les oreilles pointues. (Benim kulaklarım kepçe ama onun sivri kulakları var.)
Le front (alın) :
Avoir un petit, un grand front
Il a un grand front. (Kocaman bir alnı var.)
La lèvre (dudak) :
Avoir des lèvres fines, pulpeuses/charnues
Elle a des lèvres pulpeuses naturellement. (Doğal dolgun dudakları var.)
J’ai des lèvres bien charnues sans injection, ni chirurgie. (Enjeksiyon veya ameliyat olmadan çok dolgun dudaklarım var.)
Le teint (ten)
Être brun(e), blond(e), roux(rousse)
Avoir le teint pâle, mat, basané, bronzé, blanc, clair, foncé
Je suis brun. Ma mère est blonde. Mon père est roux. (Ben esmerim. Annem sarışın. Babam ise kızıl.)
Avoir le teint pâle, mat, basané, bronzé, blanche, clair, foncé (Soluk, mat, esmer, bronz, beyaz, açık, koyu tenli olmak)
Les yeux (gözler):
Avoir les yeux bleus
Avoir de petits yeux, de grands yeux
Avoir les yeux bridés, en amande, tombant
J’ai les yeux verts. (Yeşil gözlerim var.)
Elle a de petits yeux. (Onun küçük gözleri var.)
Il a les yeux bridés. (Çekik gözleri var.)
Elle a les yeux en amande. (Badem gözleri var.)
Les cheveux (saçlar)
Avoir les cheveux bruns, noirs, blonds, châtains, blancs, gris, roux
Avoir les cheveux courts, longs, mi-long
Être chauve, avoir la tête rasée
Avoir les cheveux bouclés, frisés, raides, ondulés, crépus
Avoir les cheveux tressés, un chignon, une queue de cheval
Elle a de longs cheveux châtains. (Uzun kestane saçları vardır.)
J’ai les cheveux mi-long. (Omuz hizasında saçlarım var.)
Il est chauve. (O keldir.)
Elle a les cheveux frisés. Mais elle rêve d’avoir les cheveux raides. (Kıvırcık saçları var. Ama düz saçlara sahip olmayı hayal ediyor.)
Elle a un chignon haut. (Yüksek bir topuzu var.)
Elle a les cheveux tressés. (Örgülü saçları var.)
J’ai une queue de cheval. (At kuyruğu saçım var.)
Les vêtements-Les accessoires (kıyafetler-aksesuarlar)
Porter/mettre: giymek
Être à la mode/branché(e)
Avoir un look casual chic, avoir un style décontracté/cool, avoir un look classique
Vous portez un pull rouge. (Kırmızı kazak giyiyorsunuz.)
Je suis à la mode. (Modayı takip ederim.)
Elle a un look casual chic. (Rahat ve şık bir görünümü var.)
Il a un style décontracté. (Rahat bir tarzı var.)
Elle a un style plus sophistiqué au travail. (İş yerinde daha sofistike bir tarzı var.)
Elle s’appelle Raiponce. C’est une belle femme avec de grands yeux verts. Elle est blonde. Elle a les cheveux longs et raides. Elle porte une robe lila. Elle a le teint pâle.
Elsa est la reine d’Arendelle et grande sœur d’Anna. Elle a le teint blanc. Elle a de grands yeux bleus. Elle a un petit nez. Elle a une tresse en épi. Elle porte une robe bleue à manches longues.
Scooby-Doo : Mystères associés
Décrivez les personnages
Velma :
Elle porte un pull à manches longues et à col roulé orange avec une jupe plissée courte bordeaux. Elle porte des chaussures basses et des chaussettes hautes orange. Elle porte des lunettes.
Shaggy :
Shaggy porte un pantalon pattes d'éléphants et un t-shirt vert un peu trop large. Il a des chaussures noires.
Scooby-Doo :
Scooby a une coloration brune avec des taches noires. Il porte un collier bleu et jaune pâle en forme de losange avec les initiales de son nom "SD".
Frederick :
Il porte un pantalon bleu avec des chaussures beiges. En haut, il porte une chemise assortie à son pantalon et dont le col bleu ressort par-dessus son pull blanc Il porte une chemise sous un pull blanc. Il a son petit foulard rouge.
Daphne :
Elle porte une robe évasée à rayures lilas avec ses chaussures assorties et ses collants roses. Elle porte un foulard vert autour du cou et un bandeau violet.
Astérix et Obélix
Décrivez les personnages
Astérix est petit et mince. Il a une moustache blonde. Il a de grands yeux noirs. Il porte un gilet noir et un pantalon rouge. Il a aussi une épée courte et une petite gourde qui contient de la potion magique. Il porte un casque ailé.
Obélix est un homme plus grand et plus fort qu'Astérix. Il est grand, musclé mais aussi gros. Il déteste qu’on lui dise qu’il est gros. Ça le dérange tellement ! Il dit qu’il est juste un peu enveloppé. Il a de longs cheveux roux. Il a des tresses. Il a un gros nez. Il a une moustache. Il porte un pantalon à rayures verticales blanc et bleu avec une ceinture verte.
Zaman kısıtlaması: 0
Sınav özeti
0 - 1 soru tamamlandı
Sorular:
1
Bilgi
Exercices & Quiz
Écrivez le masculin ou le féminin. (Sıfatların eril ya da dişil hallerini yazınız.)
Daha önce bu sınavı bitidiniz ve tekrar alamazsınız.
Sınav yükleniyor...
Sınava başlamak için önce kayıt olmalısınız.
Bu sınavı başlatmak için, aşağıdaki sınav bitirmek zorundasınız:
Sonuçlar
0 - 1 soru doğru olarak cevaplandı
Zamanınız:
Zaman doldu
0 - 0 Puan aldınız, (0)
Kategoriler
Kategorize edilmedi0%
1
Ceveplanan
Gözden geçirme
Soru 1 - 1
1. Soru
Écrivez le masculin ou le féminin. (Sıfatların eril ya da dişil hallerini yazınız.)
MasculinFéminin
1) grand (grande)
2) rond (ronde)
3) (fort)forte
4) petit (petite)
5) (agé) agée
6) beau (belle)
7) (blanc) blanche
8) vieux (vielle)
9) frisé (frisée)
10) sportif (sportive)
Doğru
Doğru değil
Zaman kısıtlaması: 0
Sınav özeti
0 - 1 soru tamamlandı
Sorular:
1
Bilgi
Retrouvez le contraire. (Zıt anlamlarını bulunuz.)
Daha önce bu sınavı bitidiniz ve tekrar alamazsınız.
Sınav yükleniyor...
Sınava başlamak için önce kayıt olmalısınız.
Bu sınavı başlatmak için, aşağıdaki sınav bitirmek zorundasınız:
Sonuçlar
0 - 1 soru doğru olarak cevaplandı
Zamanınız:
Zaman doldu
0 - 0 Puan aldınız, (0)
Kategoriler
Kategorize edilmedi0%
1
Ceveplanan
Gözden geçirme
Soru 1 - 1
1. Soru
Retrouvez le contraire. (Zıt anlamlarını bulunuz.)
1) grand (petit)
2) clair (foncé)
3) agé (jeune)
4) long (court)
5) raide(frisé)
6) mince (gros)
7) faible(fort)
8) moche (beau)
9) pâle(basané)
10) épais(fin)
Doğru
Doğru değil
Zaman kısıtlaması: 0
Sınav özeti
0 - 1 soru tamamlandı
Sorular:
1
Bilgi
Réponds aux questions suivantes comme exemple. (Aşağıdaki soruları örnekteki gibi yapınız.)
Daha önce bu sınavı bitidiniz ve tekrar alamazsınız.
Sınav yükleniyor...
Sınava başlamak için önce kayıt olmalısınız.
Bu sınavı başlatmak için, aşağıdaki sınav bitirmek zorundasınız:
Synonyme : ce n’est pas votre faute, ne pas être responsable de quelque chose, être innocent, avoir rien à voir
“N’y être pour rien” ifadesi masum olmak, bir şeyden sorumlu ya da bir şeyle ilgisi olmamak anlamında kullanılmaktadır.
Je voudrais dire que je n’y suis pour rien. (Bununla hiçbir ilgim olmadığını söylemek isterim.)
Le professeur n’y est pour rien ! L’horaire des examens a changé. Les étudiants sont très en colère mais le professeur rejette la responsabilité des nouveaux horaires des examens.
(Öğretmenin bununla hiçbir ilgisi yok! Sınav takvimi değişti. Öğrenciler çok kızgın ama profesör yeni sınav programlarının sorumluluğunu reddediyor.)
J’ai eu des blessures qui ont duré mais je n’y suis pour rien. Tout ça m’a contrarié mais il faut garder le cap.
(Uzun süren sakatlıklar yaşadım ama bunun suçlusu ben değilim. Tüm bunlar beni üzdü ama yola devam etmek zorundasınız.)
– Désolé pour le retard. (Geçikme için üzgünüm.)
– Vous n’y êtes pour rien. Votre vol est arrivé en retard. (Sizin suçunuz değil. Uçuşunuz ertelendi.)