Kategori arşivi Uncategorized

Retourner, Revenir, Rentrer

RENTRER : to go home

Bu fiil, “geri dönmek” anlamında kullanılır. Geri dönülen yer, ait olunan yeri belirtir ve bu; bir ülke, şehir, daire vs. olabilir.

  • Je vais partir le 2 en vacances et je vais rentrer le 10.

(Ayın ikisinde tatile gideceğim ve onunda geri döneceğim.)

  • Je m’amuse bien mais je suis très fatigué(e). Je rentre à la maison.

(Eğleniyorum ama çok yorgunum. Eve dönüyorum.)

  • Elle rentre au Japon pour voir sa famille.

(Ailesini görmek için Japonya’ya dönüyor.)

  • Nous avons vécu pendant 4 ans en France mais après nous sommes rentrés en Turquie.

(4 yıl Fransa’da yaşadık ama sonra Türkiye’ye döndük.)

  • Le bateau rentre au port avec un mort et trois blessés.

(Tekne, bir ölü ve üç yaralıyla limana dönüyor.)

 

REVENIR : to come back

Bu fiil, “geri gelmek” anlamına gelmektedir. Belirli bir zaman içerisinde, hareketin başlama noktasına geri dönme eylemini ifade etmek için kullanılır. Geri dönülen yer, o an için hareketin başladığı yerdir.

 

  • Je vais chercher mon portefeuille chez le coiffeur, je reviens dans cinq minutes.

(Kuaförden cüzdanımı alacağım, beş dakikaya gelirim.)

  • Vous pouvez revenir plus tard ?

(Daha sonra gelebilir misiniz?)

  • Est-ce que tu peux revenir la voir ?

(Onu görmeye tekrar gelebilir misin?)

 

RETOURNER : to go back

Bu fiil, “geri gitmek” anlamına gelmektedir. Daha önce bir ya da birkaç kez bulunulan bir yere tekrar gitmeyi ifade etmek için kullanılır.

  • On a adoré la Turquie et on y retourne l’année prochaine.

(Türkiye’yi çok sevdik. Gelecek yıl oraya tekrar gideceğiz.)

  • J’aime bien ce restaurant. Le plat est très délicieux. J’ai envie d’y retourner.

(O restorantı çok beğeniyorum. Yemeği çok lezzetli. Oraya tekrar gitmek istiyorum.)

  • Je suis rentré(e) chez moi après l’école et j’ai oublié mon portefeuille sur la table. Maintenant, j’y retourne et je reviens dans 10 minutes.

(Okuldan sonra eve döndüm ve cüzdanımı masanın üzerinde unuttum. Şimdi tekrar oraya gidip, 10 dakika içinde döneceğim.)

Attention:

Revenir, geri gelmek diye çevrilirken retourner’nin geri gitmek diye çevrilmesindeki fark: revenir’de bahsedilen yer o sırada bulunulan yerdir fakat retourner’de bahsedilen yer daha önce bulunulan bir yer, dolayısıyla o sırada bulunulmayan bir yerdir.
 
 
Retourner fiilinin cümle içinde diğer kullanım yerleri  ise;

◊ Laissez la viande ainsi environ 1 ou 2 minutes pour la faire bien colorer. Ensuite retournez là.

(Eti iyice kızarması için yaklaşık 1 veya 2 dakika bu şekilde bırakın. Sonra çeviriniz.)

◊ Puis-je retourner un livre avant l’échéance?

(Son teslim tarihinden önce bir kitabı iade edebilir miyim?)

◊ il refuse obstinément de retourner dans son lit.

(İnatla yatağına dönmeyi reddediyor.)

◊ Retournez à votre place s’il vous plait !

(Lütfen yerinize dönünüz!)

Günün Bilgisi: emmener ou amener, apporter ou emporter ?

Emmener ou Amener :

Bu iki fiil de “mener” fiilinden türemiştir. Anlam olarak birbirlerine oldukça yakındır.  Canlı varlıklarla veya taşınamayan nesnelerle birlikte kullanılırlar. Ama bu iki fiilin arasında küçük bir fark vardır.

Emmener : getirmek, götürmek
 
 
Synonymes : conduire – mener – transporter – accompagner
  • J’emmène les enfants au théâtre.

(Çocukları tiyatroya götürüyorum.)

Bu cümleden, evden çocuklarla birlikte ayrıldığım ve tiyatro izlemek için onlarla birlikte orada kaldığım, anlamı çıkıyor.

  • Plusieurs études montrent, les employés qui emmènent leur chien au bureau sont moins stressés.

(Birçok araştırma, köpeklerini ofise götüren çalışanların daha az stresli olduğunu gösteriyor.)

Bu cümleden, işe kendileriyle birlikte köpeklerini de götürdükleri, anlamı çıkıyor.

  • Aujourd’hui, c’est son anniversaire. Il emmènera sa copine au restaurant.

(Bugün onun doğum günü. Kız arkadaşını restorana götürecek.)

 

Amener : getirmek, götürmek
 
 
Synonymes : conduire – transporter – faire venir – pousser – avoir pour conséquence – causer
  • J’amène mes enfants au théâtre.

(Çocukları tiyatroya götürüyorum.)

Bu cümleden, çocukları sinemaya götürüyorum ancak onları bırakıp oradan ayrılıyorum, anlamı çıkıyor.

  • Cette voiture vous amène à la station que vous avez demandée.

(Bu araba sizi istediğiniz istasyona götürür.)

  • J’amène la voiture au garage.

(Arabayı tamirciye götürüyorum.)

  • Qu’est-ce qui vous amène ici ?

(Sizi buraya getiren nedir?)

  • Je t’amène à ton rendez-vous en voiture.

(Toplantına seni arabayla götürürüm.)

  • La crise économique a amené des problèmes sociaux.

(Ekonomik kriz sosyal sorunları da beraberinde getirmiştir.)

 

Ramener : geri getirmek, geri götürmek
 
 
Synonymes : amener – emmener de nouveau (une seconde fois, encore une fois)
  • Elle a ramené son enfant chez le médecin car il est retombé malade.

(Tekrar hastalandığı için çocuğunu doktora geri getirdi.)

 

Apporter ou Emporter :

Bu iki fiil “porter” fiilinden türemiştir. Yanınızda taşıyabileceğiniz nesneler için kullanılır.

Apporter : getirmek

 

 

  • J’apporte le roman à mon amie.

(Romanı arkadaşıma getireceğim.)

Bu cümle, arkadaşıma romanı götürüp ona bıraktığım anlamı taşır.

  • Apportez-le-moi.

(Onu bana getir.)

  • Tu peux m’apporter mes lunettes ?

(Bana gözlüklerimi getirebilir misin?)

  • C’était l’anniversaire de Lila, j’ai apporté un gâteau à la fête.

(Lila’nın doğum günüydü, partiye pasta getirdim.)

 

Emporter : götürmek, yanına almak

 

 

  • J’emporte un parapluie.

(Şemsiye götürüyorum.)

  • Vous faites des plats à emporter ?

(Paket servisi yapıyor musunuz?)

  • J’emporte toujours de la crème solaire quand je vais à la plage.

(Sahile gittiğimde her zaman güneş kremi alırım.)

  • Voici ce qu’il faut emporter pour être belle en vacances.

(İşte tatilde iyi görünmek için götürmeniz gerekenler.)

Le vocabulaire de la famille

 

Les parents : Ils sont la mère et le père.
(Les parents, anne ve babadan oluşan ebeveyn kelimesi yerine kullanılır.)
Les grands-parents : Ils sont le grand-père et la grand-mère du côté paternel ou maternel.
(Les grands-parents, anne ve babanın ebeveynlerini kasteder.)
Les arrière-grands-parents : Ils sont père et mère des grands-parents.
(Les arrière-grands-parents, nene ve dedelerin ebeveynlerini kasteder.)
Les beaux-parents : Ils sont père et mère du conjoint.
(Les beaux-parents, kayınpeder ve kayınvalideyi kasteder.)

 

  • Vous avez des frères et des sœurs ? (Sizin kardeşiniz var mı?)
  • J’ai deux sœurs et un frère. (Benim iki kız kardeşim ve bir erkek kardeşim var.)
  • Je n’ai pas de frères et sœurs. (Benim kız kardeşim de erkek kardeşim de yok.)
  • Je n’ai ni frères ni sœurs. (Ne erkek ne kız kardeşim var.)
  • Je suis enfant unique. (Tek çocuğum.)
  • Je suis fils unique. / Je suis fille unique. (Tek çocuğum.)

 

  • Je suis marié(e). (Ben evliyim.)
  • Est-ce que tu es célibataire ? (Bekar mısınız ?)
  • Elle est veuve. / Il est veuf. (O dul.)
  • Je suis divorcé(e) (Ben boşandım.)

 

L’aîné(e) : ilk çocuk

  • Vous êtes le premier de la fratrie. (Siz, kardeşlerin ilkisiniz.)
  • L’aîné lutte pour garder sa place de favori dans la famille. (En büyük çocuk, ailede en sevdiği yeri korumak için mücadele eder.)

Le cadet(te) : ortanca çocuk

  • Vous êtes le cadet. Pas de chance, vous êtes un peu coincé au milieu. (Siz ortanca çocuksunuz. Şansınız yok, biraz ortada kaldınız.)

Le benjamin(e) : en küçük çocuk

  • Le benjamin d’une fratrie est le dernier né, il peut donc être le second comme le cinquième ! (Kardeşlerin en küçüğü son doğandır, bu nedenle beşinci olabildiği gibi ikinci de olabilir.)

 

Manquer ?

Manquer fiilinin birkaç anlamı bulunmaktadır. Bu fiilin aldığı edatlara ve cümle içinde hangi anlamda kullanıldığına dikkat etmek gerekir.

manquer + quelque chose

kaçırmak, yetişememek

  • J’ai manqué mon avion. (Uçağımı kaçırdım.)
  • Voici les nouveaux films et séries à ne pas manquer. (İşte kaçırılmaması gereken yeni filmler ve diziler.)
  • On va manquer la première réunion. (İlk toplantımızı kaçıracağız.)

 

manquer de + quelque chose

den yoksun olmak, eksik olmak

  • Cette femme manque d’expérience. (Bu kadın deneyimsiz.)
  • Elle devrait être heureuse, elle ne manque de rien. ( Mutlu olmalı, hiçbir eksiği yok.)
  • Ma soupe manque de goût. (Çorbamın tadı yok.)

 

manquer de + verbe

az kalsın -mek, neredeyse -mek

  • J’ai ​manqué de rater son train. (Neredeyse trenini kaçırıyordum.)

 

ne pas manquer de (+ infinitif)

 Olumsuz yapıda “unutmamak” ya da “emin olmak” gibi anlamlara gelmektedir.

  • Ne manquez pas d’y être. (Orada olmayı unutmayınız.)
  • Elle ne manquera pas de vous prévenir dès qu’elle aura des nouvelles. (Duyar duymaz size haber vereceğinden emin olabilirsiniz.)

 

manquer à quelqu’un / quelque chose

özlenmek, eksik olmak

  • Mia manque à Lila. (Lila Mia’yı özlüyor.)
  • Est-ce je te manque ? (Sen beni özlüyor musun?)
  • Mes parents me manquent. (Ailemi özlüyorum.)
  • J’ai identifié mes erreurs et ce qui m’a manqué. (Hatalarımı ve eksiklerimi tespit ettim.)
  • Qu’est-ce qui manque? (Ne eksik?)

Günün İfadesi: C’est férié

Férié (adj)

 Dini veya resmi bayram nedeniyle çalışılmayan, tatil olan gün.  Fransa’da her yıl 11 gün geleneksel olarak resmi tatildir,  1 Mayıs veya yeni yılın ilk günü gibi.

(Se dit d’un jour où on ne travaille pas, pour cause de fête religieuse ou civile. Chaque année, 11 jours sont traditionnellement fériés en France.  Comme le 1er mai ou le jour de l’an.)

 

Le calendrier des jours fériés 2021 est le suivant : (2021 resmi tatil takvimi aşağıdaki gibidir):

1. Jour de l’an : vendredi 1er janvier 2021
2. Lundi de Pâques : lundi 5 avril 2021
3. Fête du Travail : samedi 1er mai 2021
4. Fête de la Victoire de 1945 : samedi 8 mai 2021
5. Jeudi de l’Ascension : jeudi 13 mai 2021
6. Lundi de Pentecôte : lundi 24 mai 2021
7. Fête nationale : mercredi 14 juillet 2021
8. Assomption : dimanche 15 août 2021
9. Toussaint : lundi 1er novembre 2021
10. Armistice de 1918 : jeudi 11 novembre 2021
11. Noël : samedi 25 décembre 2021.

 

♦ Quels sont les jours fériés en 2021 ? (2021 resmi tatil günleri nelerdir?)

♦ Le 14 juillet est un jour férié en France. (14 Temmuz, Fransa’da resmi tatildir.)

♦ Noël est un jour férié. (Noel, resmi tatildir.)

♦ Il n’y a pas de jour férié  cette semaine. (Bu hafta, resmi tatil yok.)

♦ J’ai une bonne nouvelle pour toi. Aujourd’hui c’est férié, on ne bosse pas. (Senin için iyi haberlerim var.  Bugün tatil, çalışmıyoruz.)

Négation complément d’objet direct

Eğer olumlu bir cümlede  belirtili nesne (COD) belirsiz tanımlıkla (un, une, des) ya da parçasal tanımlıkla (du, de la, de l’) başlarsa bu tanımlıklar olumsuz cümlede “de/d'” ile yer değiştirir. Burada “de” cümleye “hiç” anlamı katar da diyebiliriz.

(Dans les phrases négatives, les articles indéfinis unune et des et les articles partitifs dude la et de l’ sont remplacés par de ou d’ devant le complément d’objet direct.)

− Tu as des enfants ? (Çocukların var mı?)

− Non, je n’ai pas d’enfants. (Hayır, (hiç) çocuğum yok.)

 

– Est-ce qu’elles ont des problèmes ? (Onların sorunları mı var?)

– Non, elles n’ont pas de problèmes. (Hayır, sorunları yok.)

 

− Avez-vous des frères ou des sœurs ? (Erkek ya da kız kardeşlerin var mı?)

− J’ai deux frères mais pas de sœurs.  (İki erkek kardeşim var ama kız kardeşim yok.)

 

− Est-ce que tu veux de la glace ? (Sen dondurma ister misin?)

− Non, je ne veux pas de glace. (Hayır, ben dondurma istemem.)

 

− J’aime bien faire du sport. (Spor yapmayı çok severim.)

− Je n’aime pas faire de sport. (Spor yapmayı sevmem.)

 

♥  − Vous n’avez pas donné de conseils à Mia ? (Mia’ya herhangi bir tavsiye vermedin mi?)

− J’ai donné des conseils à Mia. (Mia’ya tavsiyeler verdim.)

Günün Bilgisi: en/à + moyens de transport

Herhangi bir araçla seyahat ettiğimizi belirtmek için en ve à edatları kullanılmaktadır. Burada bazı kurallara dikkat etmek gerekmektedir:

  • İçine oturup yerleşeceğimiz bir araçtan bahsediyorsak “en” edatı kullanılır. Örneğin;

La voiture

Le bateau

Le taxi

Le bus

Le tramway

Le métro

Le train

L’avion

La montgolfière

Le traîneau / La luge

♥ Elle voudrait voyager en bateau.  (O gemiyle seyahat etmek istiyor.)

Je vais au travail en bus. (İşe otobüsle gidiyorum.)

Nous n’avons pas survolé la Cappadoce en montgolfière (ballon) ! Car le prix d’une heure de vol est trop élevé. (Kapadokya üzerinde balon ile uçmadık! Çünkü bir saatlik uçuşun fiyatı çok yüksek.)

J’arrive demain en train. (Yarın trenle geliyorum.)

 

  • Genellikle kendimizin kontrol ettiği bir araca ya da bir hayvana biniyorsak “à” edatı kullanılır. Örneğin;

Le vélo

La moto

Le ski

Le scooter

La trottinette

Le cheval

L’âne

Le pied

Vous adorez monter à cheval ? (Siz ata binmeyi sever misiniz?)

Elle organise des journées de randonnée à dos d’âne. (O, eşek üstünde gezi günleri düzenliyor.)

Quels sont les bienfaits de la marche à pied ? (Yürümenin faydaları nelerdir?)

J’y vais à vélo. (Oraya bisikletle gidiyorum.)

Attention: Bazı ulaşım araçları için hem “à” hem de “en” edatı kullanılmaktadır. Ama bu araçlarda Fransız Akademisi “à” edatı kullanımını tercih etmektedir.

à/en vélo

à/en moto

à/en mobylette

à/en ski

à/en patins

Günün Bilgisi: Verlan nedir?

Le verlan, kelimenin içindeki hecelerin ters çevrilmesiyle oluşan bir argo çeşididir. “Verlan” teriminin kendisi de bu ilkeye göre oluşturulmuş bir kelimedir:  à l’envers (tersine) kelimesinde hecelerin yerleri değiştirildiğinde ortaya verlan kelimesi çıkıyor. Başlangıçta, kendi aralarında gizli bir kod oluşturmak amacıyla kullanıldığı söyleniyor. Daha sonra sokaktan radyoya, sonra da radyodan mevcut dile geçerek popüler hale gelmiştir. Özellikle rap kültürüyle daha da yaygınlaşmıştır. Belirli banliyölerde ve genç nesiller arasında kullanılan argonun popüler bir parçası olmuştur. Bu yolla oluşturulan sözcüklerin bazıları günlük konuşmaya fazlasıyla geçse de diğerleri hala kaba (vulgaire) ya da fazla samimi (familier) kullanım şekli olarak kabul edilmektedir. Bu kelimeleri kullanırken bulunduğumuz ortama ya da kişilere dikkat etmemizde fayda vardır.

ouf = fou (un truc de ouf !)

keum = mec

Bir önceki yazıda ouf kelimesinin anlamı ve kullanım yerlerinden bahsetmiştim. “Ouf” kelimesini ters çevirirseniz, “fou” kelimesi bulduğumuzu görürsünüz.

  • Keum j’ai un truc de ouf à te dire. Genre tu vas halluciner !

(Mon ami, j’ai quelque chose d’extraordinaire à te raconter. Tu ne vas pas me croire.)

(Adamım, sana söylemem gereken olağanüstü bir şey var. Bana inanmayacaksın.)

Başka bir örnek olarak, tuhaf anlamında kullanılan “bizarre” demek yerine “zarbi” diyorlar.

  • C’était une expérience assez zarbi. (Oldukça tuhaf bir deneyimdi.)

méchant = chanmé

Chanmé est utilisé pour décrire quelque chose qui est génial !

(Chanmé, harika olan bir şeyi tanımlamak için kullanılır!)

  • Ça va être chanmé les gars ! (Bu harika olacak adamım.)
  • C’est un de mes préférés, il est chanmé. (Bu benim tercihlerimden biri. O müthiş.)
  • Le clip, il est chanmé. (Klip müthiş.)

femme = meuf

  • Fais ta vie meuf ! Chaque femme doit avoir le droit de décider de ce qu’elle veut faire. (Kendi hayatını kur kızım! Her kadın ne yapmak istediğine karar verme hakkına sahip olmalıdır.)
  • Je suis la meuf la plus heureuse du monde. (Dünyanın en mutlu kadınıyım.)

louche (bizarre) = chelou

  • Vous aimez les trucs chelou. (Siz tuhaf şeyleri sever misiniz?)
  • C’est chelou. (Bu tuhaf.)

lourd = relou

  • C’est relou de devoir répondre plusieurs fois à la même question. (Aynı soruyu birkaç kez cevaplamak zorunda olmak can sıkıcı.)

fête = teuf

  • J’ai fait la teuf toute la nuit. (Bütün gece parti yaptım.)

 

Français standard

Argot français

Vas-y Zyva
Énervé Vénère
Fête Teuf
Femme Meuf
Moche Cheum
Mère Reum
Louche Chelou
Policier= Flic Keuf
Mec Keum
Lourd Relou
Tomber Béton
Musique zicmu/ zic
Choper(attraper) Pécho
Pourri Ripou
Blouson Zomblou

 

 

Günün ifadesi: C’est ouf ! / Un truc de ouf !

Ouf” kelimesi “verlan” adı verilen özel bir argo türü içindedir. ‘Verlan’ ne anlama geldiğini bir sonraki yazımda okuyabilirsiniz. Bu kelime çılgın, şaşırtıcı, müthiş gibi anlamlarda kullanılır. Türkçede sokak dilinde düşünürsek, vay be diye de çevirebiliriz. Gençler arasında sıklıkla kullanılan bir kelimedir. Ama son dönemlerde herkes tarafından kullanılan oldukça popüler bir kelime haline gelmiştir. “Ouf” kelimesinin eş anlamlısı “dingue” diyebiliriz. Hem isim hem de sıfat olarak kullanılır. Bir durumu, olayı, kişiyi, yeri belirtmede kullanılabilir. Genellikle cümle içinde olumlu bir anlam taşır. Ama olumsuz bir durumu belirtmede de kullanılabilir.

C’est fou !

C’est ouf ! (Familier – C’est du verlan)

♣ Le premier oscar de Leonardo Dicaprio est de 2016. Il n’en a jamais eu avant ! Et ça c’est ouf.

(Leonardo Dicaprio’nun ilk Oscar’ı 2016 yılındaydı. Daha önce hiç Oscar almamıştı! Bu çılgınca.)

♣ Balzac a créé une œuvre qui s’appelle la Comédie Humaine, et qui regroupe près de 100 romans et nouvelles, tous indépendants, qui racontent l’histoire de milliers de personnages ! C’est ouf, parce que ça permet de dresser un tableau complet de la France  du début du 19e siècle.

(Balzac, her biri birbirinden bağımsız, yaklaşık 100 roman ve kısa hikayeyi bir araya getiren ve binlerce karakterin hikayesini anlatan İnsan Komedisi adlı bir eser oluşturdu! Bu müthiş, çünkü 19. yüzyılın başında Fransa’nın tam bir resmini çizmesini sağlıyor.)

 

Un truc de ouf

Bu kalıp da oldukça sık kullanılmaktadır. Yine aynı anlama gelmektedir.

Un truc : chose

Ouf : fou

♣ J’ai trouvé l’avion, il est juste là, c’est un truc de ouf regardez ça !

(Uçağı buldum, tam şurada, şuna bak çılgınca bir şey!)

♣ Ce masque ? Honnêtement, ça marche, c’est un truc de ouf, c’est un truc de fou.

(Bu maske mi? Dürüst olmak gerekirse işe yarıyor, çılgınca bir şey, bu çılgınca bir şey.)

♣ Mia allume la caméra tout de suite, j’ai découvert un truc de ouf! il faut qu’on fasse une vidéo maintenant !

(Mia hemen kamerayı aç, inanılmaz bir şey keşfettim! Hemen bir video yapmamız gerek!)

♣ Oh là là ! Qu’il est super bon le gâteau. Oh, c’est un truc de ouf.

(Ne harika bir pasta. Vay be, müthiş bir şey.)

♣ C‘était une idée de ouf.

(Çılgınca bir fikirdi.)

Je me présente

Je m’appelle Lila. Je suis turque. J’habite à Istanbul. J’ai 19 ans. Mon anniversaire est le 16 février. J’étudie en génie civil à l’université de Boğaziçi. C’est ma première année. Je suis très enthousiaste. Nous sommes une grande famille. J’ai deux sœurs et un frère. Je suis l’ainée. Mon père est professeur et ma mère est femme au foyer. Mon petit frère a 4 ans. Il s’appelle Mehmet.  Il va à l’école maternelle. Là, il dessine, il joue et il se fait des amis. Mes sœurs s’appellent Irem et Gül. Irem a 6 ans. Elle va à l’école primaire. Elle apprend à lire, à écrire, à compter. Gül a 17 ans. Elle est au lycée en terminale. Elle se prépare à l’examen d’entrée à l’université.

Je parle anglais et espagnol. Mais je ne parle pas français. Je veux apprendre le français. C’est pour ça que ma matière préférée est le français. J’ai des copains d’autres nationalités : espagnols, italiens, anglais et marocains. J’adore danser, écouter de la musique, jouer au volley… Mais je déteste le football et manger du brocoli.

 

error: İçerik Kopyalanamaz!