Kategori arşivi Uncategorized

Prononciation de “plus”

“Plus” anlamına ve cümle içinde kullanım yerine bağlı olarak üç farklı şekilde telaffuz edilebilir.

  1. [plü]
  2. [plüz]
  3. [plüs]

 

1. Karşılaştırma cümleleri, birden fazla varlık, kavram ya da durumun karşılaştırıldığı cümlelerdir. Karşılaştırmada benzerlik, farklılık, üstünlük gibi durumlar ifade edilir. “Plus” zarfı ile üstünlük durumu ifade edilir ancak kullanıldığı yere göre telaffuzda değişiklik olmaktadır.

Bir ünsüzle başlayan bir sıfat veya zarfın önünde “S” harfi telaffuz edilmez.

  • Mia est plus rapide que toi..[plü.rapid]
  • Il existe un plus petit niveau d’énergie. [plü.pöti.nivo]
  • Elle mange plus lentement que moi.[plü.lɑ̃tmɑ̃]
  • Le Louvre est le musée le plus grand de France. [lö.plü.gran]

 

Sesli harf ya da “h” ile başlayan bir sıfattan veya zarftan önce “plüz” diye telaffuz edilir.

  • On ne peut pas être plus heureux que ça. [plüz.örö]
  • Cet immeuble est plus ancien. [plüz.ɑ̃.siɛ̃]

 

Bir isimden önce veya bir fiile eşlik ettiğinde, “plüs” olarak telaffuz edilir.

  • J’ai plus de chance que toi ! [plüs.dö.şans]
  • C’est ici qu’il y a le plus de monde. [lö.plüs.dö.mond]
  • Mon ami boit plus que moi. [plüs.kö]
  • C’est Mia qui dort le plus. [lö.plüs]

Not: “Plus” cümlenin sonundaysa her zaman “s” harfi söylenir.

  • J’en veux manger plus. [vö.mɑ̃je.plüs]
  • Ce chocolat est délicieux. Il y en a plus ? [ɑ̃.a.plüs]

 

2. “Plus” zarfı olumsuz bir anlama sahip olduğunda “s” telaffuz edilmez. Konuşma dilinde “ne” olumsuz eki düşebilir.

  • Je ne fume plus. [nö.füm.plü]
  • Tu n’en veux plus ? [n.ɑ̃.vö.plü]
  • J’en peux plus de ce type. [j.ɑ̃.pö.plü.de sö tip]
  • J’en veux plus. == Je n’en veux plus. [j.ɑ̃.vö.plü]

 

Not: “ne … plus” olumsuzluk yapısının ardından sesli harfle başlayan bir kelime geliyorsa, isteğe bağlı olarak “plüz” veya “plü” olarak telaffuz edilir.

  • Je ne veux plus y aller, maman. [plüz.i.ale] ya da [plü.i.ale]

 

3. “Plus” cümle içinde “daha, daha fazla, artı, avantaj” gibi pozitif anlamda kullanıldığında “s” telaffuz edilmelidir. Bu şekildeki kullanımlar, isim cümlelerinde karşımıza çıkar ve “plus” kelimesinden sonra sesli harfle başlayan bir kelime gelirse genellikle liaison yapılmaz.

  • C’est un plus pour vous. [plüs.pur.vu]
  • Trois plus deux, ça fait cinq. [trua.plüs.dö]
  • C’est un plus indéniable. [plüs.ɛ̃deniabl]
  • Il y a un plus important dans la détection des cancers. [plüs.ɛ̃pɔʀtɑ̃]

 

4. “Plus” bir sayı ile kullanılırkena ya da bir parçayı, kesri, dağılımı ifade ederken “s” telaffuz edilmez.

  • Ça fait plus de 10 ans que j’habite en France. [plü.de.]
  • Plus de 40 kilomètres. [plü.de.]
  • Plus de la moitié. [plü.de.]

 

5. Diğer durumlar

⊕ “Plus … plus” yapısı kullanırken “s” telaffuz edilmez. Kendisinden sonra sesli harfle başlayan kelime gelirse isteğe bağlı liaison yapabilir.

  • Plus je travaille, plus je progresse. [plü.jö.travay,plü.jö.progres]
  • Plus on est de fous, plus on rit ! [plüz.ɔ̃]

⊕ “De plus en plus” yapısı “dö.plüz.ɑ̃.plüs” diye telaffuz edilir. Bu yapıdan sonra sesli harfle başlayan kelime gelirse liaison yapılır.

  • Je mange de plus en plus. [dö.plüz.ɑ̃.plüs]
  • Il y avait des éboulements de plus en plus importants. [dö.plüz.ɑ̃.plüz.ɛ̃pɔʀtɑ̃]

 

Tu m’étonnes !

“Tu m’étonnes” ifadesi aslen, “beni şaşırtıyorsun” anlamına gelmektedir. Fakat bu ifade, yaygın olarak alaycı bir tonla kullanılır ve bu da farklı bir anlam meydana getirir. Bu ifadeye ses tonuyla ya da mimiklerle alaycı bir anlam katılabilir, böylece ifade tam tersi anlama gelecektir. Dolayısıyla bu ifade genel olarak “e herhalde yani, biliyorum, hiç şaşırmadım, hadi canım, bilmediğim bir şey söyle, çok bariz …” gibi anlamlarda kullanılır. Bu tarz ifadeler konuşma dilinde çok yaygındır.

Synonymes : évidemment, c’est clair, je sais, réponse affirmative

  • – Je ne pense pas qu’il dise la vérité. (Doğruyu söylediğini düşünmüyorum.)

.         – Tu m’étonnes ! (Hadi canım!)

 

  • – Elle aimerait bien gagner au Loto. (Loto’yu kazanmak istiyor.)

.         –  Tu m’étonnes ! (Gerçekten çok şaşırdım!)

 

  • – L’entreprise fait faillite à cause de l’économie. (Şirket ekonomi nedeniyle iflas ediyor.)

.         –  Oui tu m’étonnes. (Evet, biliyorum maalesef.)

 

  • Tu m’étonnes que tu n’avances pas dans la vie ! Tu n’arrives pas même à choisir entre deux films.

 (Hayatta ilerleme kaydetmemene şaşmamalı! İki film arasında seçim bile yapamıyorsun.)

Not: Tu m’étonnes”  ifadesini ilk anlamıyla da kullanmak mümkündür.

  • Tu peux parler dix langues ? Tu m’étonnes ! (On dil konuşabiliyor musun? Şaşırtıyorsun beni.)

 

“Vachement” kelimesinin kökeni nedir?

“Vachement” zarfı popüler dilde (un mot familier) kullanılan bir kelimedir. Bir sıfatı, zarfı veya fiili pekiştirmek için kullanılır. Bu zarf “vache” yani inek kelimesinden gelmektedir. Fransızca’da 18. ve 19.  yüzyıllarda “kötü, kötü bir şekilde” anlamında kullanılmaktaydı. “Kötü” anlamındaki “vache” kelimesi argo bir kelime olarak kullanılıyordu. Bunun sebebi ise ineğin sinsi, iğrenç bir hayvan olarak görülmesinden ve hiç beklemediğiniz anda tekmeleyebilmesiydi. Bu kelime daha sonraları ise “gerçekten, kesinlikle, çok” anlamlarıyla kullanılmaya başlandı. Zaman içerisinde anlamda değişiklikler yaşanmıştır. Şimdiler ise popüler dilde” oh la vache !” hayranlığı ya da şaşkınlığı ifade etmek için kullanılmaktadır. Şaşkınlık ya da şok durumu hem pozitif hem de negatif olarak kullanılır.“Vache” ve “vachement” kelimelerinin cümle içinde kullanım yerlerine ve anlamlarına bakalım.

  • T’es vache !  (Kötüsün- kabasın) -familier-
  • J’ai trouvé le film vachement bien. (Ben filmi gerçekten başarılı buldum.)
  • Et ça c’est vachement important pour moi. (Bu benim için gerçekten önemli.) 
  • Ça m’a rendue vachement plus forte. (Beni çok daha güçlü yaptı.)
  • Je me suis senti vachement bien.( Kendimi çok daha iyi hissettim.)
  • C’est génial, oh la vache ! (Bu harika, aman allahım!) -familier-
  • La vache, ce repas est vraiment excellent ! (Waow, bu yemek gerçekten mükemmel!) -familier-
  • Oh, la vache ! C’est dangereux. (Kahretsin, bu çok tehlikeli.) -familier-

Le mot « en »

Fransızcada “en” edat (préposition) ya da zamir (pronom) olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda zarf-fiil (gérondif) yaparken de “en” edatı kullanılır.

Edat olarak “en”

Yer/zaman/niteleme edatı olarak:

Ülkelerin ya da bölgelerin ve kıtaların önünde kullanılır.

         Feminin ülke/bölge      +    Sesli harfle başlayan ülke/bölge

  • Je vais en Espagne.(İspanya’ya gidiyorum.)
  • Je voyage en Iran. (İran’a seyahat ediyorum.)
  • Je travaille en Île-de-France. (Île-de-France bölgesinde çalışıyorum.)
  • Mon oncle vit en Asie. (Amcam Asya’da yaşıyor.)

Yer adlarının önünde kullanılır.

En ville, en montagne, en prison …

  • Toutes ces réalités coexistent en banlieue.
  • En montagne, les glaciers disparaissent.

Ayların, yılların ve mevsimlerin önünde kullanılır.

  • Je suis né en 1992.
  • En octobre, les forestiers partent à la chasse au gland. (Ekim ayında ormancılar meşe palamudu avına çıkarlar.)
  • Ouvrez les fenêtres en (plein) hiver pour optimiser le chauffage. (Isıtmayı optimize etmek için pencereleri kışın ortasında açın.)
      Not: Mevsimlerden sadece ilkbahar mevsiminde “au” edatı kullanılır.  -Au printemps-

 

Süre tanımlamak için “en” edatı kullanılabilir.

  • Je peux apprendre le français en deux ans. (İki yılda Fransızca öğrenebilirim.)
  • J’arrive en 5 minutes. (5 dakikaya geliyorum.)

İçine oturup yerleşeceğimiz bir araçtan bahsediyorsak “en” edatı kullanılır.

  • Elle voudrait voyager en bateau.  (O gemiyle seyahat etmek istiyor.)

Bir cismin neden yapıldığı “en” edatıyla belirtilir.

  • un bracelet en or (altın bilezik)
  • un chat en peluche. (peluş kedi)
  • une porte en fer (demir kapı)
  • Ce sont des bijoux en or. (Bunlar altın takılar.)

Zarf-fiil “en” edatıyla belirtilir.

  • Elle mange en regardant la télévision. (Televizyon izlerken yemek yer.)
  • Tu peux réussir en travaillant beaucoup. (Çok çalışarak başarabilirsin.)

Diğer durumlar

Être en retard, être en plein de, être en forme, croire en soi, être en colère, en premier, en français, en ligne, en morceaux …

  • Desolé(e), je suis en retard. (Üzgünüm geciktim.)
  • Croire en soi c’est le premier pas vers la réussite. (Kendinize inanmak başarının ilk adımıdır.)
  • Le réseau fonctionne, je suis en ligne. (Ağ çalışıyor, çevrimiçiyim.)
  • Je suis assez bon en anglais. (İngilizcem yeteri kadar iyi.)
  • C’est un film un turc avec des sous-titres en français. (Bu, Fransızca altyazılı bir Türk filmidir.)
  • Elle est arrivée en premier. (O önce geldi.)
  • En quelle classe tu es maintenant ? (Şu anda hangi sınıftasın?)

          . Je suis en première. (Ben birinci sınıftayım.)

  • Séparez en deux, en coupant le poulet entre l’os du pilon et le haut de cuisse. (Tavuğu kalça kemiği ile uyluk arasından keserek ikiye bölün.)

 

Zamir olarak “en”

Zamirler, tekrarlamak istenmeyen isimlerin yerini alır. “En” zamiri -istisnalar haricinde- cansız varlıkların yerine geçer.

“De” edatı alan fiillerde kullanılır. Hangi zamirin kullanılacağını bilmek için fiil yapısını da bilmek gerekir. Dolaylı tümleç (COI) yerine “en” zamirini alır.

Avoir envie de, avoir besoin de, parler de…

  • Vous avez envie de chocolat? (Çikolata istiyor musunuz?)

         . Oui, nous en avons envie ! (Evet, (ondan) istiyoruz.)

  • J’ai besoin de ma voiture – J’en ai besoin. (Yarın arabama ihtiyacım var. – Ona ihtiyacım var.)
  • Elle parle de sa voiture ?

         .- Oui, elle en parle. (Arabasından mı bahsediyor? (Evet, bundan bahsediyor.)

“En” zamiri ile bazı ifadeler oluşturulmuştur.

En avoir marre, s’en aller, en avoir assez, en vouloir à quelqu’un, ne pas s’en faire, s’en sortir…

  • Va-t’en ! (Defol!)
  • Ne t’en fais pas, tu t’en sortiras. (Endişelenme, üstesinden geleceksin.)
  • Je n’en peux plus. (Artık katlanamıyorum.)
  • Je lui en veux. (Ona öfkeliyim ya da affetmiyorum.)
  • Je m’en fiche ! (Umrumda değil!)

“En” belirsiz bir miktarın yerini alır, yani parçasal tanımlılık (du, de la, de l’, des) tarafından sunulan bir öğenin yerini alır.

  • – Tu veux du sel dans le soupe? – Oui, j’en  veux. (- Çorbaya tuz ister misiniz? – Evet ondan istiyorum.)
  • – Tu n’achètes pas de chocolat ? – Non, je n’en achète pas. (- Çikolata almıyor musunuz? – Hayır, ondan almıyorum.)

“En” ayrıca az çok tanımlanmış bir niceliğin yerine geçer: bir, iki, üç, … çok, biraz, … Bu durumda, ifade edilen nicelik cümlenin sonuna yerleştirilir.

  • Vous avez un stylo? (Kaleminiz var mı?)

         . Oui, j’en ai un. (Evet, (ondan) bir tane var.)

  • Tu as beaucoup de temps ? (Çok zamanın var mı?)

         .- Oui, j’en ai beaucoup. (Evet, (ondan) çok var.)

  • Tu as assez du pain ? (Yeteri kadar ekmek var mı?)

          . Oui, j’en ai assez. (Evet, (ondan) yeteri kadar var.)

 

 

 

Les verbes vouloir, pouvoir et devoir

1. Vouloir (İstemek)

 Présent de l’indicatif

Je veux / Tu veux / Elle-Il veut

Nous voulons / Vous voulez / Elles-Ils veulent

 

Cümle yapısı:

Je veux apprendre le français. (Fransızca öğrenmek istiyorum.)

Özne + Fiil (vouloir fiillin çekimlenmiş hali) + Mastar fiil + Nesne

İstemek anlamında kullanılmaktadır.

  • Elle veut aller à la mer. (Denize gitmek istiyor.)
  • Tu veux un café ? (Kahve ister misin?)
  • Elles veulent partir en vacances. (Onlar tatile gitmek istiyor.)

 

Vouloir : Bir şeyi kibar bir şekilde isterken ya da bir  arzunuzdan bahsederken conditionnel présent zamanına göre çekimlemek gerekir;

(Demander poliment)

Conditionnel Présent 

Je voudrais / Tu voudrais / Elle-Il voudrait

Vous voudriez/ Nous voudrions / Elles-Ils voudraient

  • Je voudrais une baguette s’il vous plait. (Bir ekmek istiyorum, lütfen.)
  • Je voudrais vous rencontrer. (Seninle tanışmayı isterim.)

 

2. Pouvoir (-e bilmek)

Présent de l’indicatif

Je peux / Tu peux / Elle-Il peut

Nous pouvons/ Vous pouvez/ Elles-Ils peuvent

 

Cümle yapısı:

Je peux apprendre le français. (Fransızca öğrenebilirim.)

Özne + Fiil (Pouvoir fiillin çekimlenmiş hali) + Mastar fiil + Nesne

Bir şeye yeteneği olmak, -e bilmek anlamında kullanılmaktadır.

(Être capable de)

  • Un manchot peut nager jusqu’à 100 km par jour. (Bir penguen günde 100 km’ye kadar yüzebilir.)
  • Ce livre ? Je peux lire en dix minutes. (Bu kitap mı? On dakikada okuyabilirim.)
  • Elle ne peut pas parler français. (O Fransızca konuşamaz.)
  • Un employeur peut-il refuser une démission ? (İşveren istifayı reddedebilir mi?)
  • Son employeur ne peut pas la refuser. (İşvereni onu reddedemez.)

 

Bir olasılıktan ya da ihtimalden bahsederken kullanılır.

(Exprimer une probabilité)

  • Je peux t‘appeler ce soir. (Bu akşam seni arayabilirim.)
  • Ils peuvent avoir beaucoup d’argent à la banque. (Bankada çok paraları olabilir.)

 

Bir yasağı belirtirken, bir şey rica ederken ya da isterken kullanılır.

(Avoir la permission de …, interdire)

  • Je peux aller aux toilettes ? (Tuvalete gidebilir miyim?)
  • Est-ce que vous pouvez fermer la porte, s’il vous plait ? (Kapıyı kapatabilir misiniz lütfen?)
  • On ne peut pas fumer ici ! (Burada sigara içemezsiniz.)
  • Est-ce que tu peux m’apporter le dossier ? (Dosyayı bana getirebilir misin?)

Pouvoir : Bir şeyi kibar bir şekilde isterken conditionnel présent zamanına göre çekimlemek gerekir;

(Demander poliment)

Conditionnel Présent 

 Je pourrais / Tu pourrais /  Elle-Il pourrait

Nous pourrions/ Vous pourriez / Elles-Ils pourraient

  • Vous pourriez m’aider ? (Bana yardım edebilir misiniz?)

 

3. Devoir

  Présent de l’indicatif

Je dois / Tu dois / Elle-Il doit

Nous devons / Vous devez / Elles-Ils doivent

 

Cümle yapısı:

Je dois apprendre le français. (Fransızcayı öğrenmeliyim.)

Özne + Fiil (devoir fiillin çekimlenmiş hali) + Mastar fiil + Nesne

 

Devoir fiili cümleye zorunluluk ya da gereklilik anlamı katar. Olması muhtemel durumlar ve olaylar için de kullanılır. 

  • Je dois faire mes devoirs. (Ödevlerimi yapmalıyım.)
  • Vous devez être patient. (Sabırlı olmalısınız.)
  • Le conducteur doit être âgé de plus de 18 ans. (Sürücü 18 yaşından büyük olmalıdır.)
  • Tous les candidats devront passer une visite médicale. (Tüm adayların tıbbi muayeneden geçmeleri gerekecektir.) -Futur simple-

 

  • Sylvain doit travailler tard. (Sylvain geç saatlere kadar çalışıyor olmalı.)
  • Tu dois être fatigué. (Yorgun olmalısın.)               
  • Je dois arriver vers midi. (Öğleye doğru muhtemelen varmış olmalıyım.)          
  • Il est triste, il doit avoir des problèmes. (O üzgün, sorunları olmalı.)

 

Devoir : Öğüt verirken conditionnel présent zamanına göre çekimlemek gerekir.

(Donner un conseil)

Conditionnel Présent

Je devrais / Tu devrais / Elle-Il devrait

Nous devrions / Vous devriez / Elles-Ils devraient

 

  • Tu devrais prendre un parapluie. Il va pleuvoir ! (Şemsiyeni almalısın. Yağmur yağacak.)
  • Je devrais perdre du poids mais je n’aime pas perdre. 😊 (Kilo vermeliyim ama kaybetmeyi sevmiyorum.)
  • Vous devriez visiter le Pérou. (Peru’yu ziyaret etmelisiniz.)
  • Elle devrait finir ce projet. (Bu projeyi bitirmeli.)

 

Note : Devoir fiilin borçlu olmak anlamı da vardır.

  • Je lui dois 10 euros. (Ona 10 avro borcum var.)

 

Exercices 

A) Conjuguez le verbe pouvoir au présent.

  1. Il fait chaud. Est-ce que vous_______________ ouvrir la fenêtre ?
  2. Il _______________ jouer au ballon dans le jardin.
  3. Nous _______________ t’aider.
  4. Les chiens ne _______________ pas voler.
  5. Tu _______________ me passer le sel, s’il te plaît ?

B) Conjuguez le verbe vouloir au présent.

  1. Nous _______________acheter une nouvelle voiture
  2. Elle ne _______________ pas travailler.
  3. Je ne _______________ pas prendre l’avion car j’ai peur.
  4. Vous _______________ prendre un café avec moi.
  5. Est-ce que tu _______________ apprendre le japonais ?

 

C) Conjuguez le verbe devoir au présent.

  1. Nous _______________ prendre le train de 9h30.
  2. Elle est triste, il _______________avoir des problèmes.
  3. J’ai faim ! Je _______________ manger tout de suite.
  4. On ne_______________ pas fumer dans les lieux publics.
  5. Vous _______________ prendre la première rue à droite.

Réponses

A) 1) pouvez 2) peut 3) pouvons 4) peuvent 5) peux

B) 1) voulons 2) peut 3) veux 4) voulez 5) veux

C) 1) devons 2) doit 3) dois 4) doit 5) devez

 

Quelle est la différence entre neuf et nouveau ?

Nouveau” ve “neuf” sıfatları kelime anlamı olarak aynı olsa da farklı yerlerde kullanılmaktadır.

Nouveau : yeni

Genellikle isimden önce kullanılır.

– “Ancien” sıfatı “nouveau” sıfatının zıt anlamlısıdır.

– İsmin cinsine ve niceliğine göre uyum yapılır. Burada dikkat edilmesi gereken ekstra bir durum da şudur: Sesli harfle başlayan masculin (eril) tekil bir isim gelirse “nouvel” şeklinde yazılmalıdır.

  •  Un nouveau livre (masculin singulier)
  • Un nouvel espoir (masculin singulier + un nom commençant par une voyelle ou un h muet)
  • Une nouvelle voiture (féminin singulier)
  • De nouveaux livres (masculin pluriel)
  •  De nouvelles voitures (féminin pluriel)

 

Anlam olarak, bir öncesinden farklı olan “yeni” bir şeyi ya da kişiyi ifade eder.

  • Mon nouveau professeur est très gentil. (Yeni öğretmenim çok nazik.)
  • Est-ce que vous avez vu ma nouvelle voiture ? (Yeni arabamı gördünüz mü?)
  • Cette situation est nouvelle pour moi. (Bu durum benim için yeni.)
  • J’ai trouvé un nouveau café. Ça te dit de boire un café ? (Yeni bir kafe buldum. Bir kahveye ne dersin?)
  • Il a une nouvelle copine. (Yeni bir kız arkadaşı var.)

 

Cümleye “bir tane daha” anlamı da katabilmektedir.

  • Il y a beaucoup de clients. Il faut un nouveau serveur. (Çok müşteri var. Yeni bir garsona ihtiyaç var.)
  • J’ai eu un nouvel accident. (Bir kaza daha geçirdim.)

 

Neuf : yeni

– Bu sıfat isimden sonra kullanılır.

– Zıt anlamlısı: “vieux”.

– İsmin cinsine ve niceliğine göre uyum yapılır.

  • un livre neuf (masculin singulier)
  • des livres neufs (masculin pluriel)
  • une voiture neuve (féminin singulier)
  • des voitures neuves (féminin pluriel)

 

– İnsan dışındaki şeyleri nitelemek için kullanılır. Genel olarak yepyeni, fabrikadan yeni çıkmış, kullanılmamış anlamlarında kullanılır.

  • Ma nouvelle voiture était une voiture d’occasion. Mais j’ai acheté une voiture neuve. (Yeni arabam ikinci el bir arabaydı. Ama sıfır bir araba aldım.)
  • Quoi de neuf ? (Nasıl gidiyor?)
  • Hier, je suis allé au magasin avec mon ami et j’ai acheté un pantalon neuf. (Dün arkadaşımla mağazaya gittim ve yeni bir pantalon aldım.)

Comment Developper L’empathie Pour Mieux Comprendre

 

  L’empathie : c’est quoi ?

  • L’empathie est la capacité de voir le monde à travers les yeux d’un autre.
  • L’empathie est la capacité de comprendre et de partager les pensées ou les sentiments d’une autre personne. 
  • Elle permet de percevoir les émotions de son entourage et de puiser dans ces mêmes émotions pour les ressentir réellement.

Ressentir pour comprendre

  • L’empathie est plutôt une tentative de mieux les comprendre en apprenant à connaître leur point de vue.
  • L’empathie ne se produit que lorsque nous avons réussi à abandonner toutes les idées préconçues et tous les jugements les concernant.

 Conseils pour augmenter son empathie

  • Il est important d’oublier ses propres principes, ses jugements, ses valeurs, ses croyances.

 

 

Soyez un auditeur actif !

  • Écouter sans interrompre l’autre permet de mieux le connaître.
  • Plus vous pratiquez une écoute active, plus vous serez capable de lire les émotions d’une personne à travers ses mots, son ton et ses expressions.
  • Consacrez-vous pleinement à la conversation
  • Maintenez un contact visuel constant.

 

Exprimez votre point de vue

  • Après avoir écouté l’autre personne, vous pouvez exprimer ce que vous ressentez dans la même situation.

 

 

 

  • L’empathie, c’est la capacité de comprendre les sentiments, les pensées de l’autre.
  • L’empathie est un élément essentiel pour mieux vivre avec les autres.
  • Comme nous avons tous besoin d’être entendu et compris, l’empathie est une compétence essentielle et très appréciée.
  • L’empathie facilite les connexions humaines.
  • Elle se sent comprise,respectée, en confiance, valorisée.
 

La Préposition À

♥ À” edatı, yer isimlerinin önünde kullanılır. Genellikle, yönelme veya bulunma hâlini bildirir. Yüklemin yöneldiği ya da bulunduğu yeri, nesneyi veya kavramı gösterir. İstisnai durumlar da söz konusudur.

  • Je vais au Canada cet été. (Bu yaz Kanada’ya gideceğiz.)
  • Elle habite à Tokyo. (Tokyo’da oturuyor.)
  • Nous allons au cinéma. (Sinemaya gidiyoruz.)
  • Est-ce que tu vas à la pharmacie ? (Eczaneye gidiyor musun?)
  • Vous êtes à la maison ? (Siz evde misiniz?)
  • Restez à la maison avec sa famille et gardez 2 mètres de distance avec les autres. (Ailenizle evde kalınız ve diğerleriyle 2 metrelik mesafenizi koruyunuz.)
  • J’ai acheté du pain à la boulangerie. (Fırından ekmek aldım.)

Note: Yönelme veya bulunma anlamı vermek için, tüm yer isimlerinden önce à edatı kullanılmaz.

  • Je vais en France. (Fransa’ya gidiyorum.)
  • Elle marche dans la rue. (Sokakta yürüyor.)
  • Nous sommes dans la chambre. (Odadayız.)
  • Je vais chez le médecin. (Doktora gidiyorum.)

 

♥ Mesafeyi, hızı, fiyatı belirtirken veya kesin bir zaman diliminden bahsederken kullanılır.

  • Je me lève à 8h. (Sabah 8’de kalkarım.)
  • Elle est morte à 90 ans. (90 yaşında öldü.)
  • C’est une chambre double à 150 euros. (Çift kişilik oda 150 avrodur.)
  • Konya est à 699 km d’Istanbul. (Konya, İstanbul’a 699 km uzaklıktadır.)
  • Ce n’est pas loin. C’est à 5 minutes d’ici. (Uzak değil. Buradan 5 dakika uzaklıkta.)
  • Le train roule à cent kilomètres à l’heure. (Tren saatte yüz kilometre gidiyor.)

 

♥ Sahiplik anlamı katar.

  • À qui est ce stylo ? – C’est à moi. (Bu kimin kalemi? – Benim.)
  • À qui est le tour ? – C’est à votre tour. (Sıradaki kim? – Sizin sıranız.)

 

♥ Binekler için kullanılır ancak genellikle kendimizin kontrol ettiği bir araca ya da bir hayvana biniyorsak “à” edatı kullanılır.

  • Vous adorez monter à cheval ? (Siz ata binmeyi sever misiniz?)
  • J’y vais à vélo. (Oraya bisikletle gidiyorum.)
  • Aller à pied à l’école est bon pour la santé des enfants. (Okula yürüyerek gitmek çocukların sağlığı için iyidir.)

 

♥ Vedalaşma ifadelerinde kullanılır.

  • À demain (Yarın görüşürüz)
  • À lundi (Pazartesi görüşürüz)
  • À ce soir (Akşama görüşürüz)

 

♥ Bazı diğer edatlarla ve kalıplaşmış ifadelerde kullanılır.

  • Je travail du lundi au samedi. (Pazartesi’den cumartesiye kadar çalışıyorum.)
  • Le chat est à côté de la table. (Kedi masanın yanında.)
  • À vrai dire (İşin doğrusu)
  • À voix haute / à voix basse (Yüksek/alçak sesle)
  • À mon avis (Bence)

 

♥ À edatıyla tamlama yapılabilir ama bu kullanım şekliyle eşyanın kullanım amacı veya şekli bildirilmiş olur.

  • Une boîte à allumettes (Kibrit kutusu)
  • Une tasse à café (Kahve fincanı)
  • Un sac à dos (Sırt çantası)

 

♥ Bir şeyin tarzını, özelliğini belirtirken kullanılır. Tamlamalarda ‘-lı, -li’ eki ‘à’ edatıyla verilir.

  • Une glace à la fraise (Çilekli dondurma)
  • Un gâteau au chocolat (Çikolatalı pasta)
  • Une fille aux cheveux longs (Uzun saçlı kız)
  • Si vous êtes brune à la peau claire, préférez un fond de teint beige, neutre ou légèrement rosé. (Açık tenli esmer iseniz, bej, nötr veya hafif pembemsi bir fondöten tercih edin.)
  • Les robes à manches ballon sont partout cette saison. (Balon kollu elbiseler bu sezon her yerde.)

 

♥ Bir fiilimsi yardımıyla kurulan sıfat tamlamaları da ‘à’ edatıyla yapılır: Fiilin mastar hali ve sıfat tamlamasının arasına ‘à’ edatı konur.

  • Un bouchon facile à dévisser (Açması kolay bir kapak)
  • Un problème facile à résoudre (Çözülmesi kolay problem)
  • Un livre difficile à lire (Okuması zor kitap)
  • Une voiture à louer (Kiralık araba)
  • Une maison à vendre (Satılık ev)

 

À edatıyla oluşturulan fiiller ve sıfatlar da vardır.

 

Parler à quelqu’un/quelque chose : biriyle/bir şeyle konuşmak

Ecrire à qqn : birine yazmak

Participer à qqch : bir şeye katılmak

 

  • Elle parle à son père. (Babasıyla konuşur.)
  • J’écris à mon ami. (Arkadaşıma yazıyorum.)
  • Elle participe au festival. (Festivale katılıyor.)

Aider qqn à faire qqch : birinin bir şey yapmasına yardım etmek

Hésiter à faire qqch : bir şey yapmakta tereddüt etmek

Commencer à faire qqch : bir şey yapmaya başlamak

 

  • Je t’aide à mettre la table ? (Masayı kurmana yardım edeyim mi?)
  • N’hésitez pas à vous abonner. (Abone olmaktan çekinmeyin.)
  • J’ai commencé à paniquer. (Paniklemeye başladım.)

Être prêt à faire qqch : hazır olmak

Être décidé à faire qqch : kararlı olmak

Être à la mode : moda olmak

 

  • Être à la mode ne garantit pas toujours d’être élégant. (Modaya uygun olmak her zaman şık olmayı garanti etmez.)
  • Je suis décidé à partir. Ça, c’est clair. (Ayrılma konusunda kararlıyım. Bu kesin.)
  • Je suis prêt à travailler.(Çalışmaya hazırım.)

Avoir rien à voir

Bağlantısı/İlgisi olmamak
 
Gerçek anlamda kullanım şekli:
  • Il n’y a rien à voir. (Görülecek hiçbir şey yok.)

Mecazı kullanım şekli:

  • L’amour, l’amitié, ça n’a rien à voir.(Aşk, dostluk, aralarında hiçbir bağ yoktur.)
  • Tout cela n’a rien à voir avec moi! (Tüm bunların benimle ilgisi yok!)
  • Le mariage n’a rien à voir avec l’amour. (Evliliğin aşkla hiçbir ilgisi yok.)
  • Le film n’a rien à voir avec le livre. (Filmin kitapla alakası yok.)

Je n’ai rien à voir avec cette évasion.
(Benim bu kaçışla hiçbir ilgim yok.)

La proposition de Macron n’a rien à voir avec un revenu universel.
(Macron’un önerisinin evrensel gelirle ilgisi yok.)

Chouette ou hibou : quelle différence ?

          La chouette                     Le hibou

Hibou ve chouette, aralarında benzerlikler olsa da birbirinden farklı yırtıcı kuşlardır. Dolayısıyla pek çok kişinin sandığının aksine la chouette, le hibou’nun dişisi değildir.

Nasıl telaffuz edildiklerine bakalım:

 

Prononciation:

 

– La chouette (la şuɛt)

“Hibou” kelimesinin telaffuzuna dikkat edilmesi gerekir.  

h aspiré : Ulama ve düşmenin söz konusu olmadığı durumdur.

– Le hibou (lö ˈibu)  Des hibous (de ˈibu)

 

  • Les hiboux ont des aigrettes de plumes sur la tête. La plupart des hiboux chassent la nuit.

(Baykuşların başlarında tüylü sorguçları bulunur. Çoğu baykuş geceleri avlanır.)

  • Les chouettes peuvent regarder derrière elles sans retourner leur corps.

(Baykuşlar vücutlarını çevirmeden arkalarına bakabilirler.)

 

 

 

error: İçerik Kopyalanamaz!